Powered By Blogger

25 Kasım 2011 Cuma

öyle işte IV

hello there,


ıyk bu başlık aklıma iğrenç düşünceler ve yüz ifadeleri getirdi. neyse siktir edelim bunu; çok fazla modernizm bana göre değil zaten. aslında buraya ne yazacağımı bilmiyorum. keyifsizim, sık sık başım da ağrıyor. lanet bir yaşlı gibiyim. fenerbahçe de berabere kaldı zaten, alın size; tuz-biber. bu arada ben bugün; arkadaşlarımın postlarından dolayı ki çoğu tanıdık mertebesinde artık (melaba melaba) -bebek, düğün, gezi albümü- haline gelmiş facebook'umu çaat diye kapattım. abi neydi o öyle be? herkesin başarı hikayeleri, gözümüz yok eyvallah da ultra-mutluluk pozları vesaire benim pesimist bünyeme her dakika daha da bi' yüklenir olmuştu, iyi oldu. haa merak etmiyorum mu olan-biteni? delisin, hem de ne biçim ediyorum. facebook'ta bazı gördüklerimden sonra; ense kökümden sıcaklar basmaya başlıyordu :S sinirli adamım vesselam; götü boklu facebook sağlığımdan daha değerli olamaz ya?! zaten sağlık tırt vaziyette; lafı geçmişken şimdiden söyleyeyim, ben çok yaşamam.


en sonunda da ona-buna laf sokmak için kullanır olmuştum, bu güzide sosyal ağ programını. evet, gerçi karşıdakilerin çok salladığını sanmıyorum ama yine de mesaj içerikli, antin-kuntin parçalar paylaşır olmuştum. neyse sildim gitti. bir de; x will miss you, y will miss me, z will give you a blow-job şeklinde yapılan duygu sömürüleri ayrıca hiç sikimde olmadı. eleştiri güzel bir şeydir ama ben hiç sevmem. başkasına yapmayı sevdiğim şeyin, bana yapılmasını sevmiyorum. aha da bu kadar açığım. zaten ben sırra kadem basayım, zamanı geldi, yeter. zamanında yapmadığım şey değildir, yaptım. sıkılırım ben böyle zaman zaman; yok olurum. kendi kendime bir nevi oyun, uzaklaşma işte. bu esnada garip hobiler edinip, zaten 5 bilinmeyenli denklem olan karakterime, bir bilinmeyen daha ekler geri gelirim. sırra-kademlerimin her biri, bir öncekinden daha uzun sürüyor aslında. dikkat eden var mıdır bilmiyorum ama öyle.  bir ''into the wild'' serüvenine doğru mu gidiyorum acaba? yok sanmam o kadar da değil, acıkırım ben.


günlerden cuma evde oturuyorum, niye? çünkü param bitmek üzere, çok masrafım var. her akşam ''vodka,rakı-balık, şarap'' derken battım :) ha geçici, -zırtapoz- işten de para alamadım, bunun için o aradı. benim sesimi duymak için mi aradı acaba? pehh sanmam. neyse; -oraya telefon etmelisin, istemelisin- diye kendinden emin ses tonu ile akıl verici nasihatlarda bulundu. seni unutmuşlardır dedi bana. yok dedim, ben aradım onları zaten; bu hafta için bana döneceklerdi.. diye cevap verdim. kimseyi sıkboğaz edemezdim çünkü ben de zamanında sıkboğaz edilmiştim. bu zatın, böyle bir durumdan anlamasını zaten beklemedim. aslında belki de beni düşünüyordu ama, ona bu aralar -sinir oluyordum- canım da ''ah canım beni düşünmüşsün'' şeklinde konuşmama bir şekilde engel oldu. canım öyledir benim, hayatıma engeller çıkartmayı sever.


bitiriyorum, çok pointless bir yazı oldu lan bu. ne bileyim içimi döktüm işte. belki çıkıp iki-üç bira atarım caddebostan'da. zaten evvelsi gün herifin birinin dişi alnıma girdi. babam; kaç yaşına geldin hala mı kavga, hala mı patırdı? diyerek. bir gün boyunca fırça-trip attı bana. tabi iş görüşmelerinden gelen ret cevaplarının, sinir katsayımın yüksek olmasında payı büyük. bu arada 93 yaşındaki dedemin gaddarılığına her gün, düzenli olarak şaşıyorum. sahi sıkıldım ben, söylemiş miydim?


haydi eyvallah.


serhan

2 yorum:

OYA dedi ki...

uzun yaşamam demişsin.ben de sen çok yaşa e mi?diyorum....yazılarını özlemişim...

S.O dedi ki...

eyvallah. yorum bırakanlar az, zaten ben de pek sıcak kanlı değilim bu aralar. kimsenin blogunu okuduğum yok, dolayısıyla böyle işte. yazılar, da böyle işte; klasik iç karartıcı.