Powered By Blogger
oyuncak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
oyuncak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Eylül 2015 Çarşamba

siz, siz olun...

kimse beni sevmiyor. ulan yandaki ankette oy kullanan kişi sayısına bak ya; sıfır aha 0. sonra; kendime notum, sıfır... deyince kızıyorsunuz. neyse ne. 

evlenme konusu gündeme gelince hep gördüğüm bir rüya aklıma gelir. defalarca gördüm bu rüyayı ben, kan ter içinde uyandım. gördüğüm; ağlayan, siyah giymiş 4-5 yaşlarında bir kız çocuğu. başka kare; çimlerde durmuş, oyuncaklarıyla oynamak yerine devamlı ağlayan bir kız çocuğu. her halde, komşunun çocuğu olmayacağına göre benim kızım olsa gerek. ben ise; beni artık kimler nereye götürmeye çalışıyorsa onlarla boğuşuyorum o sıra. birine vuruyorum, öbürü geliyor, ondan kurtuluyorum diğeri bacağıma sarılıyor. sonunda tükeniyorum ve kendimi bırakıyorum. kız yavaş yavaş uzaklaşıyor. sarışın, lüle lüle saçları olan bir kız. flu oluyor gözümde. rüyaların tersi çıkar deseler şimdi bunun tersi ne? tersi daha bok. 

nasıl bir haleti ruhiye, nasıl bir hüzün ile sarmalanmışım? siz, siz olun asla ölenle ölmeyin... diyeceğim ama o öyle olmuyor işte. neden? çünkü ölenle ölünmek adlı bir gen var ve bir dna yapısı. biyolojik. ben, ölenle ölebilen geni taşıyan bir dna yapısına sahipmişim. o yıllarda kontak kapatmışım, 90'larda kalmış bir kısmım. böyle bir adam da rüyasında lunaparkta eğlenen ahaliyi görmez lakin. ne bok yiyelim? allah da bizi böyle yaratmış. bunları sunmuş. buyur demiş. al, ilaç iç demiş. ilacı orada burada unutursan da; acile git sana iğne yapsınlar... demiş. 

kısa oldu. anketi yanıtlayın bak.
serhan.

23 Eylül 2011 Cuma

ruhu hasta Fenerli

selam,

daha önce kaldığım evden bahsetmiştim size. bir önceki yazı işte. okursanız ne ala, okumazsanız da canınız sağ olsun. komşulardan biri -bilmeden- kesintisiz wi-fi hizmeti sağlıyor. heh, bu sayede güç-bela, cam kenarından da olsa internete bağlanıyorum. yalnız hava soğuk ve yatağa ki aslında o bir koltuk, geçtiğimde mealesef wi-fi kesiliyor. özetle; buraya geldiğimden beri planladığım hiçbir haltı yapamadım. ilgili orospu çocuklarından gelen mailler de sağolsun, eser miktarda kalan motivasyonumun içine ettiler.

ben ruh hastasıyım, saklamaya gerek yok. potansiyelli doğmuşum, önüme çıkan! fırsatları çok iyi değerlendirerek iyi bir ruh hastasına dönüşmüşüm. takıntılarım, yaptıklarım, aykırılığım, sevgim, nefretim hepsi bi' garip. belirsizlikler, benim hasta ruhuma pek iyi gelmiyor. işin olur veya olmaz; kesin sonuca eyvallah ama ha oldu, ha olacak o sırada başka sorun çıkacak, bunu gören diğer sorun, e ben de çıkayım ortaya diyecek! yok birader, ben 34 yıllık hayatımda '-ecek -acak'lı gelecek zamanlı fiilleri çok duydum, kaldı ki onlardan bi' sik olmaz. kaldığım evde; arkadaşım, arkadaşımın kız arkadaşı, onun kız kardeşi, erkek kardeşi ve obez kedisi de kalıyor. ev resmen over-capacity. haa bir de ben varım, çok gerekliymişim gibi salonu işgal ediyorum.

ruhsal bozukluk tanımımın tükçe meali; -travma sonrası bozukluklar ve dostları- şeklinde. inanır mısınız? geçen gün bu tanıların hepsi ziyaretime geldi. çok nadir hepsi birden gelir, senede bir, bilemedin iki. bu esnada; göremezsin, odaklanamazsın, başın döner, konuşamazsın, yürüyemezsin hatta ölemezsin bile. çaresizsindir.o sırada evdeki insanlar (kardeşler) benim bu halime maalesef ki şahit oldular, artık daha da mesafeliler benimle. alıştık oğlum biz mesafelere. insan üzülse de her boka alışır zaten. bu arada; gözden ırak olunca, gönülden de ırak olduğunu bilirsin ki ben çok gözden ırak pozisyonda bulunduğum için iyi bilirim. giriş, gelişme ve sonuç; her vakada aşağı yukarı aynıdır.

bu arada yukarıda anlattığım anksiyite durumunun içinden çıkabilmem, yaklaşık bir saat sürdü. sonrasında hediyesi olan, enseden şakaklara doğru ilerleyen baş ağrıları geldi, harbi lan bi' aspirin içeyim suda eriyen. ne o hesapta yaşıyoruz? ne o,  hayatta bir yerlere gelmek için savaşıyoruz!? olmuyor be böyle. benim ya kaybetmeyi öğrenmem lazım ya da bu oyunu hiç oynamamam lazım. beceremiyorum galiba.

bir de, hayatımın sarı-lacivert penceresinden bakalım, takribi 14 saat sonra #fenerinmacivar. Fenerbahçelilik; çocukluktan, gençliğe geçerken kimine göre ruh hastalığımın müsebbibi olan -ağabeyimin ölmesi- vukuatından sonra daha da sarıldığım, bağlandığım bir tutkudur. bundan dolayı çok eleştirildim, umurumda da değil. Fenerbahçe bana; o vakitlerde burada olamayan dayı oldu, ilgilenmeyen hala oldu, senede bir gördüğüm amca oldu, dede oldu, kardeş oldu. Fenerbahçe ile sevindim, Fenerbahçe ile güldüm ben. 90'larda 1500 kişiye oynayan, schumacher zamanında 48 gol yiyen, caddede BJK şampiyonluğunu kutlarken seyreden, GS avrupa kulüpleri ile oynarken bakan, köhne stattan sonra inönü'deki gece maçını seyrederken -vaay bee- diyen taraftarlardı bizim nesil. Aziz başkan olmasaydı, şu anki imkanların belki onda birine sahip olamayacaktık. elbette ki Aziz Yıldırım'ı savunacağız! size ne? siz gidin,  kendi takımınıza bakın. gerçi siz bizi asla anlayamazsınız, çünkü yakın geçmişte camialarınızda (Seba vardı ama onu da nasıl yolladığınızı biliyoruz.) Aziz Yıldırım gibi bir başkanınız olmadı. ve o, tam 83 gündür -savunması bile alınmadan- hapiste. unutmadan adaletinize sıçayım! diyorum.

len nasıl başladım, nasıl bitirdim hee..
ilaçlarımı alayım de yatayım..

eyvallah okuyan güruh.

serhan.

16 Ağustos 2010 Pazartesi

bu aralar, ben bir avni'yim!


hey,

Sanirim cok kisa bi yazi olacak lakin gunlerdir bu konu hakkinda kafa yoruyorum. Su anda arka fonda (jane fonda da vardir, bak); “three doors down” diye bir grup var, caliyor. Bu grubun varligini; pek gecerli sebebler sonucu, yillardir konusmadigim bir arkadasimdan ogrenmistim. Onu ozledim mi? Hayir ama bazi sarkilari dinlerken aklima gelir, o kadar.

Uzun zaman sonra hava biraz eser gibi oldu bugun, ben de pencere kenarina kuruldum. Daha sonra bu dunyada, ihtiyac esnasinda, bana en cok yardim eden arkadasimin; bir anda yine bana sirtini cevirmesini dusundum, son bir hamle yapmaliyim dedim. Denedim, negatifti sonuc. Keyfi bilirdi. Canim sikildi mi? hem de cok, gozlerim dahi doldu ki; pek goz yasi dokemem, uzulurum ama goz yasi dokme konusunda “ozurluyum” iste. Zaten 33 yasinda, ayi gibi bir herife de maksimum huzunlenmek yakisir, raki kadehin onunde vs. iste oyle. Bu arada; dans edemem, sarki soyleyemem, enstruman da calamam. Oyle ki; sarkilari istem disi bir sekilde aptal aptal melodilerle soylemeye calisip; etrafi rahatsiz ederim, fulut bile calamam ayrica dans ederken yandaki vatandasa omuz atip kavga ettigim de vakidir. Sadece rock muzik calarken; az biraz sallanirim. Niye soyledim ki bunlari? Arkadasim, bunlar hakkinda benimle cok dalga gecerdi, farkim neydi bilir misiniz? Ben bu sakalarin hepsini kaldirirdim (aslinda gercekti, umumi bir ortamda soylenince adiniz cikardi, hepsi oydu.), umarim, ilerleyen hayatinda kendisine; bu sakalarini kaldirabilecek, “baba” arkadaslar bulur. belki de ben nasil ilk paragrafta anlattigim zati, muallakta hatirliyorsam, o da ayni sekilde beni hatirlar. Zaman gosterir, bilemem.

Bu sicakta butun hirsimi spor solonundaki agirliklardan aldim. Zati, hayatimda duzenli olarak yaptigim tek sey de budur. Aslinda nem sagolsun o bile sekteye ugradi, ne bicim hava lann bu diyerek havaya da bir sovelim ki adet yerini bulsun. Onu iyi tanidigim icin bana hicbir aciklamada dahi bulunmadan kestigi iliskinin tek sebebi; serhan, “bir daha benden bir sey isterse, onunla konusmayacagim diye kendi kendine yemin etme ihtimalidir.” Allah’i var yillarca neye ihtiyacim oldugunda, yardimima kosmustur. Onu ozler miyim? Evet ama onun da hesaba katmadigi; gun gelip de len bi serhan vardi deyip; "ic cekerek, rakisindan yudum alacak ve beni ozleyecek olmasidir!" ya da ben oyle saniyorum, belki de salagim. Su anda; sirtindan bir yuk kalkmis gibi, “ohh bee sonunda kurtuldum laa su heriften!” vs de diyor olabilir, kim bilir? O kadar cok seyler oldu ki hayatimda, bir boka sasirmaz oldum. Aslinda, son derece sinirli ve dusunceliyim; kelimelerle, su anda icinde bulundugum durumun muhakemesini ancak bu kadar yapabildim. Rahmetli usta Oguz Aral'in Avnisi cok guldururdu bazen de huzunlenirdi ya; ben, bu aralar huzunlu Avni'yim.

Gelelim bir konuya daha; fazla iltifat gote onlenemez bir irtifa kazandirir, bunu herkes bilir. Onun hakkinda ki; (buradaki ‘o’ yukarida bahsi gecen arkadasim degil, pek tabiki de baskasi) kitap yazabilirim, ama yazmam lan o kadar da degil. Bazi zamanlar ister istemez dusunuyorum da; komik geliyor. “olur mu lan acaba? neden olmasin ki?" de diyorum. cumle bitiminde ise, bu sefer; sacmalama lan! kendine gel seroo diyorum, kendime geliyorum. Ne yazik ki; cocukken bir suru oyuncagim oldugunda bile; yan komsunun oyuncaklarinda da gozum kalirdi. Sanirim bu; burcumun ve yukselenimin akrep olmasindan dogan pislik bir huy olsa gerek! ehmm kufur etmeyin ama. Laf aramizda; oyuncak da oyuncak ama..

Kactim, bebegim geldi.

iyi aksamlar.

16/08/10

Serhan.

Not: yazi yine kisa olmadi kiii.. Okuyana eyvallah..