Powered By Blogger
dede etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
dede etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Ocak 2013 Perşembe

ben ölüyorum

iyi geceler,

bir kere öldüm. gerçekten. o anın başka tanımı yok. ayrıca her gün de ayrı kişiler için ölüyorum. sevdiklerim için. ölmeyi alışkanlık haline getirdim. bu aralar en çok annem için ölüyorum. böyle sesli ölüyorum, acı çekerek. çok şansız bir kadın. hayatında, kanımca bir insanın yaşayacağı en büyük acı olan, evlat acısını yaşadı. ama hala ızdırap çekiyor. o ızdırap çektikçe ben ölüyorum. bitmedi dinine yandığımın ızdırabı, bitemedi. 




on sene oldu dedeme bakıyoruz. bizim yaptığımız hikaye, annem bakıyor. anne dedeme, baba dedem 98 yılında ölmüştü. ama yaranamıyor kadın, elinden geleni yapıyor fakat yine de yaranamıyor. neden? çünkü babasına yaranmak mümkün değil. o an yarandığını düşünsen bile, acaba mı, oldu mu lan yoksa? diye içinden geçirmeye kalmadan; hazret, 2 sn sonra kuracağı bir cümle ile sana, ''yok be bu adama yaranmak mümkün değil! saçmaladım iyice...'' dedirtir. tamam yaşlı, tamam şimdi alzheimer hastası. gerçi on sene önce de böyleydi. sadece şimdi biraz daha unutkan, demans vesaire. her şeye eyvallah lakin aynı kişi, bugün annemin kardeşleri (dedemin oğulları işte) gelecek olsa, 180 derece değişebilir. dedemin her memnuniyetsiz hareketinde ben, annem için ölüyorum. sadece dedem değil, kardeşleri, babam, ben... kim o'nu üzerse. annemin gücünün bittiğini hissediyorum. annem, elimden kayıp gidiyor resmen. ben ölüyorum...

ve babam, onun için de ölüyorum. çok büyük olmasa da, eskiden iyi bir iş adamı idi. şimdi emekli maaşına talim. parkta takılıyor. e zamanında nasılsa o para lazım olmaz düşüncesi ile yüksekten prim yatırmamış, şimdi aldıkları para çok değil. anneminki de en alttan. kendim çok bir halt yapamadığım için kendime de çok kızıyorum. iğrenç bir duygu bu. herkes, benden bir şeyler beklerken, ben hiçbir şey yapamıyorum. useless, loser ne derseniz deyin. bazen televizyonun sesini açıyor, veya kanalları birden 886ya kadar tek tek, yavaş yavaş zaplıyor. deli oluyorum. o an televizyonu pencereden atabilirim bir insanın oğlu hele ki ben, babamın bu yaşlılık alameti hareketine içten içe böyle tepki veriyorum diye çok utanıyorum. benim gibi oğlu olduğundan dolayı, babam için ölüyorum.

artık çoğunluğa ben de uydum ve haklılar. dünyaya gelmişim, bir şeyler olmuş, böyle olmuşum ve böyle giderim. yeni arkadaşım olsun bile istemiyorum. eskilerle karşılıklı unfollowlaştık zaten. sinemaya tek başıma gidiyorum. arasam?! tamam çok zorlasam belki sinemaya gidecek birini bulurum ama insanların kafalarını ütülemekten bıktım. haa aklımdayken, bir arkadaşım var. onunla da artık hiç görüşmeyeceğim. niye? çünkü onun kafası kötülüğe ve sadece çıkarına çalışıyor. benim kafam ikisine de çalışır, kötüyü ya insanlar böyle düşünüyor ise? diğerini de davranışlarımı şekillendirmek için kullanırım. kimsenin kötülüğünü istemem. istemesen de insanların saksı kötüye çalıştığından, seninkini de doğal olarak öyle sanıyorlar. 

resmen geri püskürtüldüm hayattan. geçenlerde, spor salonunda bir delikanlı lateral raise yapıyordu ama hareketi küllüm yanlış yapıyordu. bir şey demedim. eskiden olsa, detaylı anlatırdım. bu çok küçük bir örnek ne var bunda diyebilirsiniz. ama benim için, bilip de söylememek büyük bir olay. daha doğrusu olası tepkiler, cevaplar sebebiyle psikolojimin bunları kaldıramayacak vaziyette olması. buna benzer dahil olmadığım konular. fiziksel temas her zaman, ama ciddi konular konuşmak yok, öğretmek yok, tartışmak yok vb. 

benim zaman, böyle böyle geçer...
ölürüm ben,
hatta ben ölüyorum...

eyvallah,

Serhan 

26 Kasım 2012 Pazartesi

neredeyse beygirin altında kalan çocuk

iyi sabahlar,

dedem alzheimer hastası zaman zaman demans durumları vs. her gün aklı biraz daha geriye gidiyor, hafızası biraz daha karışıyor. her gün daha az normal oluyor. anneanne vefat edince, biz dedemin eve transfer olduk. 11 sene önce cereyan eden bu olayda, pederin mali durumunun da payı vardı. ben, bir yıldır memleketteyim. memleketten gittiğim vakit dedem böyle değildi. ne yalan söyleyeyim pek akrabalarla aram yoktur. genel bir şey. dedem de buna dahildi. dahildi diyorum çünkü o artık başka biri, çocuk gibi. 95 yaşında ama maşallah fiziksel olarak çok sağlam. bizim dedeyle münasebetimiz, çamlıca'ya, oradaki çiftlik yıllarına dayanır. 


anne ve babam ipraş'ta çalıştığından, ben ilkokul çağına kadar çiftlikte büyüdüm. daha sonra da belli yaşa kadar haftasonları. o zamanlar, çamlıca acayip bir yerdi, şehir dışında gibi. kar yağdığında araba falan giremezdi. atlar, inekler, eşekler, tavuklar, köpekler, kediler, hatta gelincikler arasında gezen yılanlar. hayvan sevgim, yılan sevmem buradan gelmiş herhalde. dedem o eski zamanları iyi hatırlıyor hatta az önce eğer ben duymasaydım, kapıyı açmış muhtemelen çamlıca'ya gidiyordu. hayalinde, bazen ineklere yem gelmiş oluyor, bazen karısına gidiyor, bazen oğulları arabayla gelmiş oluyor ama en çok annesine gidiyor. çok düşkün oğullarına. benim biriyle sıfır, diğeriyle mesafeli diyebileceğimiz seviyede muhabettim var. bütün çocukları bakıyor diyeyim ben, o topa girmeyeyim. ama en çok tabi ki annem. zaman zaman kafası bundan 30-40 sene evvele gidiyor. alzheimer pis bir şey. ben meraklı adamımdır. bir kısım kitaplar okudum, yardım edebileyim diye. dedemin, diğer hastalara göre bazı dezavantajları var. gözü görmüyor, okuyamıyor. kulağı duymuyor, bu da kısıtlı kavrama kabiliyetinin önüne engel oluyor. ben, bir kere atın altında kalmışım. at, beni noyan'dan (abimden) kıskanmış ve ön ayakları ile altına almış. santimetre ile kurtulmuşum. e tabi öyle olmasaydı siz de bu satırları büyük ihtimal okuyor olmazdınız

velhasıl kelam, benim adım artık serhan değil. beygirin altında neredeyse ezilen/kalan çocuk. serhan derseniz, bakış; soru işareti ama kızılderili adı kılıklı beygirli tamlamayı söyleyince hemen hatırlıyor. mantık şu; hala yanındaysa, eski zamanı bilen bu insan ne kadar kötü olabilir ki, bana ne zarar verebilir? arada dedeme hobi yaratıyorum daha doğrusu yaratmaya çalışıyoruz. dedem eski kaleci. günde 10-15 dk top oynuyoruz. topu köşelere (o yatakta duruyor) atıyorum baya baya çıkarıyor. hatta geçen ''nasıl plonjon attım?'' cümlesini şaşkın bakışlar arasında kuruverdi. ufacık bir şeyi başarmak ona ümit veriyor. sonra barbunya ayıklıyor. devamlı barbunya alıyoruz. e haliyle içimiz dışımız barbunya oldu. cama ''itinayla barbunya ayıklanır'' tabelası yapıştırsam mı? geceleri çok zorlanıyor. zaten gece mi, gündüz mü karıştırıyor. bazen bavul elinde ben hazırım diyor. açıklama yaparsan bitersin. köşeli olursan yine bitersin hep yuvarlayacaksın, gittiği yere kadar. mesela o zaman; dede, ben çok yorgunum yarın gidelim diyorum. süt, bisküvi yapıyoruz. 


masajı çok seviyor. kafada kan deveran etmeli imiş. katılıyorum, etmeli. masaj yapıyorum. bana, beni anlatıyor bilmeden, bir oğlan var; eli ağır pzvengin ama iyi ovuyor kafayı diyor. bir şekilde enerjisi bitmeli ki uyusun. yoksa, sabaha kadar nöbetteyiz. ben de bir kaç kere aklımı kaçırır gibi oldum, garip bir şeydir. anlıyorum onu. nerede olduğunu bilememek, çaresiz, savunmasız kalmak. bu seferlik böyle.

eyvallah.

yandaki, 'neredeyse beygirin altında kalan çocuk'tur. üstteki ise dedem, ömer rıdvan.