Powered By Blogger

13 Aralık 2010 Pazartesi

suçsuzum

selam,


''yetti lan ff de ff. alt tarafı 77 followerın var. hep de kızları ff lemişsin tesadüf mü bu acaba? ergen misin nesin sen???'' evet, yukarida gordugunuz bir kızın şahsıma, geçenlerde yazdığı; mention tweet. her halde, bir şekilde ff'lerime denk geldi, dayanamayıp; saydirdi, ee gören de gördü tabi. bir çoğunuz twitter'ı biliyorsunuzdur da; ben, biraz bu ff olayını açayım. efendim; önünde çatal, iki tane f harfi yan yana gelince, anlamı; follow friday oluyor. takip ettiğiniz, yazdıklarını beğendiğiniz vatandaşları, diğer takip ettiğiniz insanlara, mübarek cuma günü sonunda (haftanın son günü ki; millet çalışma saatleri arasında twitter'da nefes alı.. yok, bildiğiniz bağımlılık, kimse çalışmıyor..) tavsiye ediyorsunuz, olay budur. onlar da sizi ff yaparsa, potansiyel takipçiler; yazdıklarınıza bakıyorlar, "aha da komik, seker, ne haltsa takip edeyim.." diyor ve bu iş oluyor, böylelikle takipçi sayınız artıyor, daha buyuk kitlelere ulasiyorsunuz hesapta. yok olmazsa takipci sayiniz daha da dusuyor; lan salak miyim neyim ben be? gibi bir tribe girip , twitter'a saydirip; hesabinizi kapatiyorsunuz. 


peki takipçi sayınız artınca; ödül filan veriyorlar mı? yok, ama kitap yazan, televizyona çıkan, ivedilikle götü kalkanlar olduğu oluyor. tabi aynı çizgiyi koruyanlar da var; gerçek hayat gibi işte; gominst bilem var' sen ne diyorsun?:/ iste ben de kendi kafama göre takip ettiğim kişileri; yazdıkları tweetleri baz alarak  misal; ''#FF o, çok içten yazıyor. @kadının-ismi gibi.'' ayrı ayrı  #FF yapıyor(dum); taa ki bu kızcağız bana yukarıdaki mesajı fırlatana kadar, surduydu bu eylem! güzel de bir halt yediğimi sanıyordum, iyi mi? degil, tweete bak lan; resmen hatun sapik demis bana.. garip bir başlangıç oldu farkındayım ama yazacağım yazı; bu tweet'e hatta suçlamaya açıklık getirecek bir cevap olacak. bu arada; Türkçe klavye de iyiymiş, hee.. benim bilgisayar, bozuldu da. bu, arkadaşın bilgisayarı. lakin, yaziyi duzeltirken, bizim turkce karakter olayi yalan oldu, kusura bakmayin. neyse, zaten fener yenildi, direkten döndü laptop, kirarim vallahi. yalniz, umit özat'da da sağlam minibüsçü potansiyeli varmis. bizim filozof-dusunur anterenoru konusmuyorum bile, herif seyirciyi de iyice yenilgiye alistirdi resmen. hep destek tam destek de esegin ziki yani; butun ilk yari, deplasmanda bir konya'yi yenmisiz.




ve cevap niteligindeki yazima başlıyorum; öncelikle 'lan'lı konuşma tarzına sinir olsam da elden bir şey gelmedi. hemcinsim olsa; ağzımı bozar cevap verirdim. ff yaptığım, atıyorum on kişiden; sekizi kızdı. iki erkekten biri de mickey rourke :/ burada haklı. zaten listemin, yüzde seksenini de karşı cins oluşturuyor. peki neden? yargilamadan once bir sor, di mi? bendeniz eskiden pek ufak tefektim. çok hastalık geçirdim. bir çocuk; bütün çocuk hastalıklarını aynı senede geçirirse büyür mü? büyüyemez tabi. sasilan olmadi ve ben buyumedim. aldigimiz kiyafetleri seneye hatta sonraki sene de giyebiliyordum, pek ekonomik bir cocuktum.


ilkokul; ''kaburgaların sayılıyor.. yemek yesene, bak burak'a..'' diyerek gecti. burak'da tek basina bir tavuk yerdi simdi de zeplin gibi olmus, zaten. hazırlıkta sınıfın en kısa boylusu idim. bu allah'in belasi unvanımı da uzunca bir sure kimselere kaptırmadım. aha dur dur; bir çınar vardı. bu isimle benden bile kısaydı yada aynıydık. neyse, oğlana; çınar yerine maki derlerdi. ehuhe. sonra o baska sinifa gecti zaten. bana biraz sıkardı öyle şeyler demek, çünkü yaşa başa bakmaz, pis dalardım. öhhööm derken, bulug cag vs gibi caglar gorundu. yoo benim icin degil. mahalleden arkadaşlarım, keza yazlıktakiler de cadde gezmelerine, gece cikmalarina basladi. hepsi de at gibiydi maşallah. şansıma işte. benim hayatim ise futboldu, maçtı, commodore 64 idi, kafa ayarı yapıp oyunun saatlerce yuklemesinı bekleyip; ''test drive'' oynamaktı. internet filan yoktu; kadının anatomisini tek boyutlu mecmualardan, fizyolojisini ise yine aynı dergilerde yer alan hikayelerden (olm, kadın da boşalıyormuş laan.. hadi bee!!? harbi mi? gibi..) öğreniyorduk. 


piştt oğlum; otuzbir var mı? kuş ötüyor mu? soruları canımı sıkıyordu, lakin bütün denemelere rağmen bizim kuş; sus pustu. ergenliğe biraz daha geç girseydim; zikim, elimde bir süs olarak kalabilirdi.. herkes 13 -14 gibi ergenlik denen döneme girerken, ben; 16 yaşımda filan girdim. şimdi, kisa bir cikarma hesabi ile; bu olay yaklaşık 17 sene önce gerceklesiyordu ki bu sayede ''ergen misin nesin?'' sorusuna yanıtı vermiş oluyorum. sakalım filan da geç çıktı, pek tabii; bu olaylar zincirleme gelişiyor da.. gel, sen bunu o zamanki; ''sinir hastası, götü yere yakın'' bana anlat. bizim duvar, babamın boyumu ölçüp de yazdığı/çizdiği aralarında milim farklar olan bir sürü işaret ve tarihlerden oluşuyordu. acı ama gerçek, büyümüyordum olm, sabittim. ee simdi kızların; daha çabuk geliştiğini düşünürsek ve benim normalden geç bir zamanda da geliştiğimi düşünürsek, şu sonuç ortaya çıkar; ben onaltı yaşıma kadar; safi saplardan oluşan bir toplulukla zamanımı geçirmişim.






mühendis olacağım diyen; yine ben, fen lisesine kısmı yatılı olarak giriş yapmışım. yatakhanedeki arkadaşlarım; seyit, levent, nazmi, alkan gibi isimlerle cagrildigindan, anlaşılacağı gibi benim lise hayatımın buyuk bir kısmı da hemcinslerimle beraber, kartal bölgesinde serseriliği ve okulu aynı anda yürütme çabalarıyla geçmiş. millet, hatunlarla barlarda fink atarken; biz test çözmüşüz. sonunda kayıt olunan üniversitemde bölümüm makine mühendisliği olduğundan, biz erkeklere kaç gram kadın düştüğünü siz tahmin ediniz. bu arada boyumun, bir yazda oniki santim uzaması ve ardından gelen diğer santimler, spor vs. ile hayran olduğum kadın milletine gerçek anlamda kavuşmam gerçekleşmişti. yurt dışı maceralarım ise bu hayranlığımın yanımda, yetenekli olduğumu görmeme vesile olduydu. ne lan hep kendimizi yerecek değiliz ya!? bulmustuk, birbirimizi ;)


iş hayatının başında, ortaklarımızın tarzları bir kenara, sultanbeyli'dekı geri dönüşüm tesisinde bir kadın görmeniz pek zor bir rastlantı olurdu. görseniz bile, kendisine tam manada kadın deme ihtimaliniz düşüktü. kadın olarak doğmuş olup; zor hayat şartları onu; erkek işlerini, erkeklerden daha iyi yapmaya itmiştir. sonuç olarak; ben, gündüzleri, gecelere nazaran daha az kadın gordüm. bilmem, anlatabildim mi, gencler?


sonra, masterım yine mühendislik ve iş hayatım da enerji sektörü olduğundan; gündüzleri kadın gorememenın verdiği; içgudusel dürtüden mütevellit; twitter denen sosyal paylaşım sitesinde ağırlıklı olarak akıllı olduğunu düşündüğüm kadınları takip eder oldum. amacım kötü değildir, suçsuzum. bu kadar iste..


iyi geceler.


12.11.10


serhan.


sakal için not: iki gün tıraş olmazsam, beni ordu evine almazlar. 

3 yorum:

Unknown dedi ki...

yahu sen bunlara neden takıldın ki bu kadar..delinin biri kuyuya taş atmış hesabı :)..sen canın nasıl istiyorsa öyle yap, bakma kimseye

penelope dedi ki...

deli kuyuya iyi ki taş atmış..çok güzeldi bu..belki en keyifle okuduğum ,en içten olduğunu düşündüğüm yazındı.:)))))))))

ahhaa..allın ..şimdi bişe diyicem yok zaten sonradan fark atmışsın değilsindir artık:)))

sonradan görme gibi bişe olmuşundur yahuu:)sevıyorum seni kerata..

S.O dedi ki...

@palink; iyi iste, konu oldu uc bes kelime yazdik, oradan oraya bagladik. vesile oldu, diyelim..

@pene; naber genc? kerata oyle mi? vaay be. iyi ki; bi kendimizi ti'ye aldik. gencligimizi, ergenligimizi anlattik. hee evet; oyleyim hala, o soku uzerimden atamadim.. tee allah'im :/