Powered By Blogger

10 Ocak 2018 Çarşamba

yol almaz

merhaba,

saat 2:46, bir oda dolusu pardon iki oda dolusu insanla sap çalışıyoruz. sanırım bu insanların en aptalı da benim. zaten benim kafam IT'ye pek çalışmaz. iyice yavaşladım. depresanları bırakamam lazım. ek olarak; son zamanlarda hepten kendime olan güvenimi kaybettim. iş hayatı e hadi diyelim, yaptığım espriler bile bok gibi. eskiden herkesi güldürürdüm. şimdi kendim gülmüyorum ki, laf. bunda maalesef tarkan bey'in pek payı var. tarkan bey, benden memnun değil. ben de benden memnun değilim ama tarkan bey'e de not versem versem, ne bileyim?! sonuçta o pozisyonda değilim. o, o pozisyonda. 

iş hayatı yüzüme gülmedi be. yada ben iş hayatına gülemedim. bunca yıl mühendis olmak için uğraştım. gerçekten öyle böyle uğraşmadım. maddi olarak ailemin ocağına incir ağacı diktim. yurt dışında okudum. ikmali, okulu uzatması vs derken iyi para gitti. benim kadar makina dersi alan adam azdır. bunun için miydi onca şey? bi' sik olmadı. verseydin beni kaportacının yanına, çırak olarak başlasaydım ya baba? topçu? şimdi kazma gibi oynarım her halde ama zamanında iyi top oynardım. o da olmazdı, sonuçta, alemci topçu istemiyoruz. olmazdı, haylazdım. bu olay tabi, yalın olarak düşünülmemeli, genlerde mi var ne var, hikaye. ben, diğer insanlardan çok akıllı değilim ama farklıyım. farklı insanlar, diğerleri için zordur. ne yapsan batarsın. yakınlaştıkça daha da çok batarsın. her zaman mesafeni korumalısın. bu sefer de neden sen çok samimi değilsin? derler. canımın sıkıldığı, spordan da hayli uzaklaşmış olmam. hiç bu kadar berbat bir vücudum olmamıştı. iğrenç. 

hayatta pek çok şeyden yırttım ama her yırtış için biraz psikolojiden veriyorsun. e yaş alınca, yaralar hemen iyileşmez oluyor. neyse, tarkan'ın kafamın içine girmesine izin vermemem lazım. benimle uğraşanın işi de rast gitmez de, iş bulmak vs çok zor süreç. iyisi mi, susayım ben. belki kurtarır.

saat 07:22.

şirkette sabahladım. eskiden çöp işi yaparken de sabahlardım, zor bir projeydi o. zor insanlar. klasik kötü bendim o zaman da. hiç yol alamıyorum hiç. yol almaz oynuyorum bu hayatta. 

yatın daha erken.
serhan.

30 Kasım 2017 Perşembe

manasızca

selam,

son derece manasız. yaşadığım hayat, yaptığım iş, yediğim yemek hepsi manasız. kendini ifade edebiliyor musun? diye bir soru sordular bana. bir nevi performans değerlendirme kriteri imiş, yaşım kırk olmuş hala performansım değerlendiriliyor, kötüyse, kovulacağım. hani sınıf kapısı çalar da, bir kız çocuğu gelir; öğretmenim dersinizi bölüyorum, Serhan'ı müdüre hanım çağırıyor. Herkesde, bu sefer tarrağı yedin Sero bakışı, öğretmende ise yine ne halt yedi bu çocuk? bakışı. Velhasıl kelam, o kapı çalınınca içim bir hop ederdi, heh IK'dan veya beklenmedik bir yerden çağrılırsam yine aynı hisle sınanıyorum. 

hani derler ya, anlayabildiğin kadarım! ben diyemem çünkü kendimi ifade etmede noksanlık yaşıyorum. belki yazılı olarak değil ama sözel olarak öyle. eeelemem, konuşurken kızarmam, toplulukta konuşabilirim fekat bazı zamanlar ne diyeceğimi unutuyorum. sanki son cümle benim bu dünyadaki gerçekten son cümlem. hadi diyorum cümleyi boşver, konuyu hatırla be adam ama o da yok. boşum, o an; IQ'um 50. sonra laf uzuyor, demagog olmasam da, zor yerlerden bir şekilde sıyrılırım. konu aklıma geliyor, kaldığım yerden devam. eskiden? eskiden hiç durmadan anlatabilirdim, kompozisyon dersinde aslında önümde olmayan kağıttaki hikayeyi okumuştum. bazı kişilerin yapabildiklerini ben, efor sarf ederek yapabiliyorum. gündüz uyanmak, hava kapalı iken dışarı çıkmak, ilaçsız gün geçirmek vb. yine de günler geçiyor bir şekilde, belli bir yaşa geldim. her sene, bir önceki seneden daha az konuşuyorum ve sanırım daha az kişiyle irtibata geçiyorum. empati yaptığım vakit ise, genelde yapılanı onaylamıyorum ve ben, x şahsın yerinde olsam; böyle böyle yapardım diyorum kendi kendime. sonra zaman geçiyor, x şahsın verdiği kararın doğruluğuna tanık oluyorum. ben olsam gerçekten de; ne kadar da çok yanlış karar verirmişim? maalesef olduğum yerden şikayetçi olsam da buradan 2m öteye gidemem. buyum ben, bu kadarım.

bu düşüncelerim kendi kendime gelişmedi elbette. ben, ben olsam beni işe almazdım onu alırdım veya öbürünü. ama beni değil. kendimi çok mutsuz, gerizekalı biraz da gereksiz hissediyorum. tamam detayları bilmem, araştırmam, dil konuşmam vs iyi bir şey ama ben temelden sarsılmışım. beni sarsanların teker teker damına koyayım ulan. mundar oldum resmen. artık daha da az gülüyorum. keşkeleri olmayan insanlar var. benim ise keşke demeyeceğim iki-üç hamlem varsa vardır bu hayatta. ee manasız işte.

hakikaten kendimi taşımaktan yoruldum. çok ağırlaştım ben.

eyvallah,
Serhan. 

24 Ağustos 2017 Perşembe

ÖYVZ

Hello,

Başlık nasıl? Direkt hedefe, geveleme yok. Ehhm şey işte mevcut koşullarda, geveleme yok demek istedim. Bir Bam bam bam değil belki ama tekli bam diyebiliriz. Neyse, zapıkların da kalbi olur, rahatsız edenlerin de sebebi vardır. Rahatsız etmenin de bir rezonansı vardır. Abartısı, oyun bozar. Bu arada; o nasıl gülümseme olum? Dişleri sağa baştan say. bir, kiii, üçç... 32'ye kadar gider. Diş ipi de kullanıyor. Şarjlı diş fırçası da var. 

2 sene önce, 28 yazılı mum; 2 Kasım. İmdilerde certain age of woman; 30. Bir zata en çok yakışan; güzel Türkçemizde karşılığı olmayan sıfat; COOL olabilmek. Burada, seviyesi %100. El ayak, dövmeli pekiyi. Saçlar?! Ressam olsam, yüzü gösterseler mevcuttaki saçı çizerdim. Derece bu.

Ciddi hoş. Tarz, ayrıca pek gezgin. Napoli'yi ben de severim. Bologna'da zamanında taş gibi takımdı ehheue. Beyz oyacak beni. Hem sever, hem de azıcık kıskanır. Bazen yapacak bir şey yoktur, öylece bakarsın. E bakıyorum. Valla pardon. Kedi seviyor. Ne güzel.

Bu kadar.

5 Kasımda doğum pastamı kesiyoruz.

Adios.

Ser.

10 Ağustos 2017 Perşembe

sevilmemek

selam selam,

yarım saat sonra toplantım var hemen bir yazıp, çıkacağım. gerçi toplantıda ben varım ve yoğuum çok önemli değil ama maksat yok yazmasınlar. neyse konumuz; sevilmemek.

sanırım ben antipatik bir herifim. oldum olasıya da kendimi sempatik sanırdım. geç uyanışlarıma bir yenisi daha eklendi. bu durumdan uzun zamandır şüpheleniyordum, mutsuzluk ve sinir harbi arasında kalan günün 2-3 saati sevimli olabiliyorum. bu durumun da adresi belli. herkes, bir kritize etme peşinde. yöneticiler, aile, arkadaş, tanıdık, selami. selami için ayrıca yazı yazacağım bak. bu kervana yeni yan komşu da dahil oldu. lan ne yapsam olmuyor. yarım kaldım yarim. küçüklükten beri kısa çöpü ben çekerim hatta bu duruma o kadar alıştım ki başkası kısa çöpü çekerse; versene lan kısa çöpümü! diyebilirim. bu cümleden de anlaşıldığı üzere, biloğumun adını hak eden davranışlar içerisindeyim. 

niye sevilmiyorum? tuttururum. çok konuşurum, ukalalık yaparım. küserim. kızarım. kırarım, dökerim. kavgacıyım. kinciyim. para hesabım yok. dağınığım. pek bir yere yetişemem. ee genelde disiplinsiz davranışlar içerisindeyim. lafımı da esirgemem. çok pis insan tanırım, melekvari davranışları yimem. yimiş gibi yaparım.

peki ben niye sevildiğimi sanardım? yalaka değilim, laubali değilim, espritüel sayılırım (yok la baya baya komiğimdir), ortalama zekanın üstündeyim ki gün geçtikçe yurdum insanı seviyesine yaklaşıyorum diyeceğim de yurdum insanının zekası benimkinden bile hızlı düşüyor. koyun halk. cesaretliyim. bu yazdıklarımın pek mubah sayılmadığı zamanlarda yaşadığımızdan, bu özellikler bile eksi yazar.

SEVİLMİYORUM. 

not:seninle de yemek yiyenin taa amk ben. 

gittim.

Serhan.

19 Haziran 2017 Pazartesi

Reyiz Stayla

hi there,

evet sayım okurlar, yine bir pazartesi sabahı, allah belanı versin layn! günündeyiz. neyse, reyizin uyguladığı, içeri tıkalım derdini nah anlatırsın! modülü, bizim halka pek cazip geldi. bakınız, uygun demiyorum, cazip! en muhalifinden, en destekçisine kadar, normal hayatta da insanlar, diğer insanların beğenmediği davranışları, "reyiz styla" yorumlamaktan zevk alıyor. karşıdakine, hayırdır birader/arkadaşım/sevgilim/hayatım/aşkım (jargon; eğitim seviyesine göre değişse de en güççük ortak paydayı referans alabilirsin)? neden böyle söyledin, ne oldu da bu şekilde bir davranış içerisinden vs? demektense, onu dinlemeyip hakkında suçludur! kararını tek başına alabiliyorlar. belki kişi, zor durumda seni arayamadı, söyleyemedi, gelemedi veya çok daha geçerli bir sebebi var, atıyorum herif öldü olum. 

Arkadaş, akraba, sen, ben, o; farkında olmadan reyizin "one-way" adalet trenine binmiş gidiyoruz. insanlara, kendilerini savunma hakkı vermeden suçlayıp, cezalarını kesiyoruz. iyi bok yiyoruz, insan insana her zaman muhtaçtır. gerçi bunu unuttuk artık. gece yarısı gelen; ''kardejim öpüjem seni çoh özledimss'' mesajlarının cevabı, bu saatten sonra olmaz. son derece gaddar, sadece, "dediğim dedik, çaldığım düdük" tadında bir toplum olmuşuz. ve ne yazık ki, insanların başarılı olması bizi üzer hale gelmiş. başarıdan rahatsız oluyoruz, yüzümüzün şekli değişiyor. zaten o kadar az sevinecek olay var ki, biz başaramadık, bari sevdiğimizin başarısına sevinelim? etrafınıza bir bakın, böyle davranacak/düşünecek kaç kişi var? kendinizi de unutmayın. mesela ben; kişiyi sevsem de hak edilmemiş başarıyı kutlamam öyle yarım ağız belki. sonuçta; yılıklıkla edinilmiş bir koltuk, er yada geç elden gidecektir. 

ve yetki? yetki bu zamanın en tehlikeli silahı. yetkisi olan, yetkisi olmayanı yatırır zker çok affedersiniz, kimse de ses etmez. yetkisi olan, ileride yetki alma ihtimali olanın önüne set çeker. yetkisi olan, bel altı çalışır. yetkisi olan, apartmanın kendi tarafını lunapark gibi aydınlatır öbür tarafına dokunmaz. sadece ben diyerek, nereye kadar gidebiliriz? yetkisi olanların karşısında gardını düşürme rocky.

ya para? para insanları başka biri yapar. tanıyamazsınız. o adam, bu mu lan dersiniz? parası olmayan adam için de konuşması kolaydır, benim param olsa şöyle yaparım, böyle yaparım vs bol keseden atar. kazara parası olursa, etraftan ilk o kaybolur. neyse ya pazartesi pazartesi içinizi sıktım.

haydin görüşürüz.
ser.





2 Mayıs 2017 Salı

before-after

selamlar,

zaman ilerledikçe tozutuyoruz. bu satırları okuyan muhterem, kaç yaşındasın bilmeme imkan yok tabi de, kadınsan ve 30ları biraz geçmişsen, erkeksen ve 40lı yaşlara yaklaşmışsan; muhtemeldir ki sen de tozutacaksın dostum. yada çok geç, tozuttun bile ama haberin yok.

ah be monç, ben senin 20li yaşlardaki halini de bilirim. o zaman senden olsa olsa halı saha takımına yedek olurdu malum topa kabiliyetin maalesef yoktu. ne oldu da geçen yıllarda daha da kazmalaşacağına bir "yaşlı kurt Messi" oluverdin amk? hadi beni boşver, futbol oynadığın herkes seni hatırlar be olum. şimdi sosyal medyada paylaştıklarına bakıyorum da, sen baya baya topçuymuşsun be birader? sanki o boş kaleler yerin dağlar-taşlar hiç olmadı, ben yanlış hatırlıyorum?! peki sen ablacım? senin kuyruğun olsa onunla kavga edersin, insan ilişkilerin de bok gibidir, ayrıca antipatiksindir de. ne zkim oldu da, melek oldun sen? bütün insanlığa yardım eden, angelina jolie ehhmm yok fazla oldu :) rahibe x rolüne büründün? o paylaşımlar neler? sen onu sevmezdin ki. sen kimseyi gerçekten sevmezdin. şimdi layklar gırla ve tercihli. en ufak olaya bozulur, küserdin. küsmekle kalmaz, böyle x20 büyütürdün falan. aman aman. hiç çekilmezdin. bir de sen; karadenizlu uşağım? ne zaman bu kadar para yaptınız lan? hükumet/belediye destekli, rantsal dönüşüm inşaatları kaptınız tabi, allah'ın laz müteahhidi babadan sonra holding oldunuz. ha uşağım ha ha ha. türçiye size güzel tabi.




hepiniz mi düzeldiniz olum? hepinizin 'before'u 'after'ınıza tur bindirdi? bir biz mi bozulduk? bir biz mi topa eskisi gibi vuramıyoruz? nasıl bir dünya arkadaş bu? herkes gelişiyor, biz geriliyoruz. hadi beni dediğim gibi sittir edin de; gelmişinizi geçmişinizi bilenler var be. sözüm; delikanlı gibi, şöyle şöyle oldu da yürüdük diyenlere asla değilir. sözüm yaşanmışları, yaşanmamış sayan, halı altına süpüren güruha doğrudur. tozuttunuz.


bu arada, eğer böyle bir düşünce varsa; barınaktan köpek sahiplenelim. 'before vs after'ın kralı yukarıda.

biz:bitirim edebiyatında ben.

sevgiler,
serhan.

20 Nisan 2017 Perşembe

Bu Kafayla...

psikolojik kafam?
nümerik kafam?
sosyal kafam?

üç kafam var benim. bugün az kalan arkadaşlarımdan ki, sanırım o da kalmadı bir tanesi ile konuştum. çokça doğru olan tekerrür etti; o haklı, ben ise haksız konumdaydım. hatta adam sapına kadar haklı. öyle böyle değil. bana; ''sen dedi, bu kafayla dedi, hayatını sürdüremezsin dedi. hadi beni geç dedi. genel hayat? sen nasıl yapıyorsun ya böyle? dedi. bu kadar yazabildim.

her söylediği doğruydu, nispeten fena yapmadığımı düşündüğüm yazı yazarak bu kafalarımı incelemeye karar verdim. yuvarlakları ilk etapta üç kategoriye ayırdım. 

psikolojik olan;

bu yazı, komik bir yazı değil. bu, dürüstlüğünü çoktan kaybetmiş olan elinde pek bir haltı kalmayan, yalnızlığa doğru giderken birileri tarafından kabul görmüş, biraz bahtsız, aslen tembel, ailesinin ısrarla zeki dediği fekat normal zekalı olduğu konusunda şüpheli birinin hayat karşısındaki acı mağlubiyetidir. her maça, bu sefer çok iyi başlayacağım diyen ama devamlı knock out olan, boksör olmaması gerekirken bir şekilde boksör olmuş bir boksörün hikayesidir. bu, roller coaster gibi aletlere aslında binmek istemeyen ama bak Ali de bindi haydi! gazıyla binen ve sonra da milletin üstüne kusan çocuğun öyküsüdür. Yine bu, dünyayı dolaşırken ayağının altında yastık varmış gibi sokaklarda yürüyen, agorafobiklikten dolaştığı yerleri bile adam akıllı göremeyen, bu sebepten dolayı da seyahatnamesinde sadece barları yazabilen bir gezginin yazısıdır. 

bu, cebindeki son kuruşa kadar harcayan, o da yoksa arkadaşları için hesabını kabartan ama aynı zamanda o günlerin hiçbir zaman hatırlanmadığı bugünlerde yaşayan, üç beş akşam masasında oturduğu adamın bunu yıllarla kıyaslayabilmesine bile imkan veren o zamanın enayisi, şimdinin düzenbaz adamının hazin sonudur. haa bu yazı; başkasının baş düşmanının, "beni bile senden çok seviyordur" demesinin (ki zerre şaşırmamıştır) muhatabıdır. zaman kayıplarının buralara dökülmesidir işte. son olarak bu; küçükken oyuncaklarının değerini bilmeyip, onları kıran döken, büyüdüğünde ise küçüklükten miras olan korkularının da büyüdüğü, kompleksleri, kalflarından daha gelişmiş olan kalbi diğer insanlardan nispeten hızlı ve düzensiz çarpan, üzgün ama geri dönüşü olmayan, yılgın ama yılmamış gibi gözükmeye çalışan başarısız bir adamın hayat döngüsünün sadece bir günüdür. 

ne kadar iç karartıcı, feri gitmiş bir görüntü değil mi? bu bir jaguar hırıltısıdır zira başka frekanstan ses eden. duyabildiğim ama anlam veremediğim sonunu bildiğim bir hikayedir bu.

İşte ben bu kafayı her gün yaşıyorum...

diğerlerini sonra yazarım.
ilaç vakti.

Serhan.