Powered By Blogger

17 Aralık 2012 Pazartesi

budapeşte turu

selam,

layn entel'in blogunu ne zaman okusam, içimdeki yazma hissi, bana; hatun süper yazıyor, sen yazma bence, sadece oku... diyor üstüne de pis pis sırıtıyor. içimdeki yazma hissiyle bu kadın yüzünden mütemadiyen kavga ediyorum. bu harici bedhaha rağmen yazıyorum. neden? çünkü yazmak istiyorum. olduğu kadar artık :-/

acentada, delikanlı bana budapeşte'yi anlatıyor. öyle bir anlatıyor ki kitaptan okumuş, bölüm bölüm. araya ilgilenmediğim detayları da katıyor. susuyorum çünkü  ben de herkes gibi sadece ilgilendiğim detayları severim. evet okumuş, hatta budapeşte'ye yakınlarda giden birisinden, ilgimi pek çekmeyen detayları dinlemiş. işini sağlama almış. sonuçta, magazinsel bilgi ve duyumlardan ortaya çıkanları önüme sunuyor. ısıtılmış yemek gibi taze değil, belli. her şey, nasıl anlatsam, fazla düzgün, düşünülmüş. cümleden sonra gelen cümleyi tahmin etmek zor değil.  bana kalırsa; budapeşte turunu ısrarla bana satmaya çalışan genç adam budapeşte'ye hiç gitmemiş. yalnız aleni bir durum var ki; budapeşte turunu bana satarsa, iyi para kazanacak. belki bu parayla bir amsterdam seyahati yapacak, neden olmasın? sağ el baş parmağı ile ince alyansını çeviriyor. gözüm takılıyor. işi başarmayı öyle çok istiyor ki, bence planlar bile yapılmış, muhtemelen nişanlısına şöyle söylemiş; ''sevgilim, her şey hazır. merak etme! ben bütün tatili ayrladım. amsterdam'dayız! güven bana...'' bu telaşı çok iyi biliyorum. benimkiler pek mutlu sonla bitememişti gerçi, hatta her seferinde hüsrandı. e bari bu mutlu sonla bitsin diyerek turu satın alıyorum. delikanlı beni kapıya kadar geçiriyor. ona nasihat vermek içimden gelmiyor. ama buradan yazayım; o turu almayan, yüzüne budapeşte'ye gitmediğini söyleyen de çıkabilirdi. bir şey tam olmadan; kimseye oldu deme...

hah bu arada, ben budapeşte'yi bilirim. gittim, üç kere hem de. kamp bile yaptım. şehre yakın bir yerde kamp alanı var. tavsiye ederim, ama bu mevsim çok soğuk olur. 

adios.

Serhan. 

9 Aralık 2012 Pazar

pazar pazar

günaydın! ,

pazar pazar öyle bir kahvaltı yaptım ki akıllara zarar. yok böyle bir kahvaltı. yalnız gerçekten böyle bir kahvaltı yok, hiç var olmadı bahsi geçen kahvaltı. demek istediğim, ben kahvaltı etmedim. anladık! dediğinizi duyar gibiyim, size de salak muamelesi yaptım, pardon. akıllara zarar kısmı ise, bu olmayan kahvaltı üstüne düşünmeyin diye söylenmiş bir söz. evet, pazar pazar ne kadar saçmalayabilirim acaba? denemesi yapıyorum. gayet başarılı bir şekilde saçmalayabiliyormuşum deyip yazıyı kesebilirim ama yapmıyorum. değerinizi bilin. aslında sizle alakası yok sıkılıyorum, bu yazıyı da -taslak- halinde bırakabilirim, belli olmaz. taslak halinde kalmış bir sürü yazım var. onlardan ayrı bir blog çıkar. ama ben yarım bıraktığım yazıya bir daha dönmem. ısırılıp, bırakılmış gibi ıyk. yazıyı yazarken aynı ruh halini yakalamak zor, işte öyle olunca da yazı; başkasının ısırılıp, bırakılmışı gibi oluyor. evet tam olarak, yarım kalmış yazıya dönmeme sebebimdeki hissim budur. 

kötü şeyleri iyi yapabilme yetim vardır. sanırım amcamdan belki de dayılarımdan, dedelerimden de olabilir, oraya kadar gitmeye gerek yok peder var yakınımda, halam mı yoksa; ailecek tırtız da biz. işte bu yetim bana aile bireylerinden bir veya birkaçından gelen bir özellik olsa gerek. bir şey daha var, yazının başında günaydın dedim ama ben daha uyumadım. dün gece var ya fenaydı, partiden geldim, çekmişim rakıyı, deliler gibi de eğlenmişim demek isterdim... ama onlar geldiler, ben evdeydim. karşı apartmandaki gençler, gece 4-5 civarı geldiler, iyi gürültü yaptılar ki duydum. perdenin arkasından yönetici edasıyla baktım, yalnız esmer olan hatun hiç içki kaldıramıyor. her seferinde daha bi dağılmış geliyor. başka bir şey mi içiyor acaba? haha bu da vardır, yok yok gözünden belli içki böyle yapmaz adamı, kesin başka bir şey içiyor... olayı.  

haa ben mi? bahis, dizi, kitap öyle takıldım işte. ne kadar da düzenli bir yaşantım var? şimdi köpeğimi de çişi, kakası için gezdirmeye de çıkarmayacağım çünkü tahmin ettiğiniz gibi benim bir köpeğim yok. olsaydı çıkarırdım ama. gözümü kapatıp, açınca uçuşan siyah zımbırtılar görüyorum. o zımbırtıları son derece rahatsız edici buluyorum. bundan dört, beş sene önce arka balkonda mangal yakıyordum ben. mangalın izdüşümü milletin yatak odasının camına denk geliyordu. e malum, mangalın saati olmaz. son cümleden durumun vahimiyetini hesaplayın. belki bir ara yazarım.

babam kahvaltı hazırlamış, beni çağırıyor. tırt aile kısmından pederi siliyorum. bence baba dedemden geliyor, bizim malum yeti...

bana afiyet olsun.
adios

serhan.