Powered By Blogger

29 Nisan 2010 Perşembe

sevgili platonik askim


selam okur,

tarih; nisan 29, bizim buralarda hava hala 5 derece civarinda, alistik zaten. havanin bu kasvetli durumunun; pek de stabil olmayan psikolojime yansimasi pozitif olmuyor, onun disinda sorun yok. bak; yagmur yagarsa iyidir, berekettir, harekettir, severim. size bu satirlari 6. kattadaki dairemden (cati katinda oturuyorum, kiskanmayin; zira dusese geldi, vallahi) yaziyorum. yoksa ayakkabi alacak para yok, bakiniz sag ustteki resim. su anda, tavandaki pencerelere yagmur damlaciklari carpiyor, etrafta pek gurultu olmadigindan, tek desibel kaynagi; bu damlaciklarin cikardigi ses, ortam huzurlu, yazi yazmaya elverisli. lakin yine de gunesli bir havayi ve deniz kenarinda guneslenmeyi, bir yandan da tas bir hatunun poposuna koruyucu krem (popolari koruyalim diye..) surmeyi tercih ederim, ne kadar da guzel bir cikintidir, yarabbim o? neyse onu bunu birakin da gecenlerde birinin dogum gunu vardi. oyle siradan biri degildi o. ozel biriydi, hatta hala da ozelligini muhafaza eder ki bu yazima konu oldu. velhassil bendeniz, kutlamak istedim dogum gununu, kutlayamadim. sebebi ikinci paragrafta gizlidir.

peki ben niye kutlayamadim bu dogum gununu? cunku bundan yillar once, ona hissetmemem gereken duygularimi acik etmistim. ne bok yemege acik etmistim? bana guvenmesin, benden uzaklassin gitsin istiyordum, bu "cici olgun arkadas" oyununu daha fazla sergileyecek takatim kalmamisti. sevgili olamayacagimizi biliyordum, bu cumleden algilayabilceginiz; yazarin kendine olan guven eksikligi, hatta yine yazarin tipsiz olma ihtimali gibi dusunceler, yanlistir bastan soyleyeyim. konu; o kadar basit degildir. neyse iste benim, kendisinden her hangi bir beklentim olmadigi gibi de icinde bulundugumuz ortam, bu gibi gonul islerine cok cok namusaitti, hele ben ve o; olamazdi iste. benim ona ilgi duymam ise daha once dedigim gibi; olmamasi gereken bir durumdu ama oldu. ben de duygularimi kendisine acarak, sergilenecek tavri asagi yukari tahmin ettigimden kendime bir nevi onu gorememe cezasi verdim. zaten bir sey sormadim, sadece acikladim, ne hissettigimi anlattim.

planim islemis, artik beni gorunce konus(a)maz duruma gelmis, hatta selam verirken bile uslubunu degistirmisti, ben de mesafeliydim keza. o zamana kadar, icimde nasil boyle bir sevgiyi saklayabilmistim ki? ustelik benim de kontrolumden cikmisti bu is artik. facebook'dan resimlerini kopyalayip, albumler yapiyordum. photoshop'ta yanyana resimlermizi yapistiriyordum, ohaa saka len saka! photoshop kismi yok. tamam, aklima gelmedi degil ama mesakatli is, hem ben biliyorum yanyana olmadigimizi, ise yaramazdi oyle. gordugunuz gibi; bu konunun bile onceden muhakemesi yapilmisti. yazar deli degil, bir platonik asik rolunde burada. sonuc olarak; yaptigim resim albumlerini de silmeye karar vermistim. her defasinda ise son kez bakacagim diyor, silemiyordum. bir gun yataktan hizlica kalktim ve sildim, ardindan facebook'umu kapattim. sirasiyla msn'den, tekrar hayata gecirdigim facebook'umdan da her an yeni bir album yapma riskini dusunerekten onu sildim. ona hic kizgin degildim, nasil olabilirdim ki? cok guzeldi, guzelliginin yaninda fevkalede iyi bir karakteri vardi, dejenere hic degildi, mukemmel denir ya hah iste ondandi. boyle sonlanmasini hic ama hic istemezdim, oyle sonlanmasini isterdim bak, yalan yok. oyle iste, zorlamayin. onu gorme ihtimallerime karsi onlemler aliyor, ceza veriyordum kendime, kendimce. ne zalim bir adammisim lan ben? aglamakli olmus, oyle kalkalmistim her bir halti yok ettigimde, yok ettiklerim sanal seylerdi belki de ama resimleri silmeseydim iyidi. hatta ah be ogul; "iyi bok yedin de sildin resimleri, arada bakardin!" derim zaman zaman.

o ortamdan da elimi ayagimi cekmistim yavas yavas. kendi aralarinda yapilan, artik davet edilmedigim partilerin resimlerinde pek tabi onu da goruyordum. elim, resmin ustunde refleks icabi farenin sag tusuna gidip "farkli kaydet" secenegine gitse de sonunu getirmiyordum. sadece onun oldugu resimlere daha uzun bakiyordum, o kadar. zaten ne badireler atlatmistim hayatimda, onu mu unutamayacaktim? hassiktiir lenn dediginizi, duyar gibiyim gibi gibiyim :) yapmam gereken onlarca is vardi, artik onlara konsantre oluyordum. gecen zaman zarfinda insanlarin hayati degisiyordu, benimki de degismisti. o sildigim resim albumunu geri almak icin, nelerden feragat edebilirim acaba? ben bile meraklandim simdi. konumuz dogum gunu, bir kac kelime edivereyim de adet yerini bulsun; yas gunu partilerini, kutlamalari aslinda severim ama caktirmam, o gun dogum gunumse yok olurum ama aranip bulunmak isterim. mesela bu kasim'da arayip bulan pek az oldu. aramayip bulamayan da gani, sittir ettt.

son olarak buradan; teyzemgillere selam gondermek istiyorum ama teyzem yok ki benim dolayisiyla teyzemgiller de, selam da yok. deminki bosa sarf edilmis cumleyi unutun, gercek cumle bu; sunu demek isterim, hem bu benim blogum ustume gelmeyin, istedigimi derim. cok daraldim lakin burada, ota boka ceza kestikleri icun, resmen alismisim devamli izin istemeye. cok boktan bir yer olm burasi vallahi zati yurt disinda turk olmak zordur, burada daha da bok. neyse konuyu dagittim iyice, topluyorum. platonik askim; dogum gunun kutlu olsun, arayip soyleyemesem de en iyi dileklerim her daim seninle, hatta duyulsun diye de tavandaki pencereyi actim, haykirdim icimdekileri gok tanri'ya. bil bakalim ne oldu? yagmur durmamis, islandim. islanmayi sen de seversin, o yuzden yuzumde salakca bir gulumseme belirdi, cami kapatmadim, islanmaya devam ettim. isteee oyle ya da boyle haberin olmasa da sevgili platonik askim; seni de blogumda konuk ettim ve artik ayrilik zamani geldi, guclu ol;)

hoscakal.

29.04.10

serhan.

24 Nisan 2010 Cumartesi

"bitti..."


selamlar,

bugun bitmekten, peydahlanan "bitti" fiilimsisinin cekimlerinin, hayatimiza yansimasini ele alacagiz. yazinin girisi, ders anlatiliyormus havasi verdi farkindayim, uslubumu hemen duzeltiyorum. ders demisken, aklima okul geldi. konusmayi seven bendenizin; orta okul, lise zamanlarinda, hocalardan en cok isittigim benzetme barindiran firca; "konusma papaz, o saclar derhal kesilecek!" idi, hem neydi ki bu hocalarin sac takintisi? bir keresinde derdimi anlatmaya calsmistim; hocam, vallahi kisa sac yakismiyor bana, hem pinar da sevmiyor. di mi pinar? dedim, anlatamadim. anladiginiz uzere, pinar; o zamanki begenilen kisi. hosunuza gitme ihtimaline karsi; burdan veya surdan bazi okul maceralarima bakabilirsiniz, aslinda tavsiye de ederim bence komik. hatta bosverin bu yaziyi siz, onlari okuyun:)

meraklanmayiniz, bu seklinde devam etmeyecegim, konuya bodoslama daliyorum, simdi. bitti'nin hayatimiza yansimasi dedim ya; ornekler vererek bizzat yasadiklarimi ve sahit olduklarimi yazacagim, bir cogu da ortaktir zati bu bittilerin. tam konsantre olamadim yaziya lakin paylasmadan edemeyecegim, peder uscuk yollamis memleketten, bir arkadasim beni ziyarete geldi de iste onunla. uscuk deyip gecmeyiniz, 8 ay sonra yemekteyim ve bir koku gelmekte ki; resmen bittim:) konuyu dagittim farkindayim, artik onumuzdeki paragraflara bakacagiz, kih kih..

ben bittim; genelde felaketten sonra, olanin, sonu kotu bitenin ardindan kurulan bir cumledir. kendimizi cikmazda hissetigimiz zaman soyledigimizdir, bir deyimdir iste. hepimiz, bu gibi durumlarda "bittim ben, bittim" demisizdir, cok defa. mesela 23 yasinda bir kaza yapmistim ki; kazanin cadde'nin lukus bir galerisine kafadan girmek oldugunu, galeride bulunan satilmayi bekleyen otomobillerin bir kacinin da bu giris esnasinda yiprandigini, arabam elektik diregine carpip durdugunda, sarkan aynadan bakip, dumanlari gordukten, arabadaki herkesin iyi oldugunu ogrendikten sonra, inip karsilastigim bu fevkalade vahim manzaradan sonra sarf etmistim, cok icten bir sekilde "ben bittimi!" zaten klasik, galerinin sahibi mafyavari bir kisilikti, "ben bittim" pek uygundu bu olaya. ingiltere'de okurken 2 puanla sinifta kalip, butun seneyi tekrar okuyacagimi ogrendigim zaman da demistim ben bittim diye, o durum da uygundu. sonucta bir seneniz, ailenizin size olan guveni ucmus oluyordu ve etraftan gelecek tepkiler de cabasiydi. panik ataklarin siddetinden dagildigim bazi gunler vardir, kendimi birakamadigim. acisi her sey bittikten sonra cikar, bir kosede herkeslerden gizli icim acirken agzimdan cok kere dokulmustur bu kelimeler; "bittim allah'im, yeter.." seklinde. bu cumle, her daim felaket habercisi veya temsilcisi degildir. ornek mi? aha benim icin; "ben bittim" kil bir ses tonuyla soylenen, igrenc bir siritisin akabininde yanimdakinin istakasina bir dokunus ve yere okey atma eylemini temsil eden cumle oldugu da vakidir. top oynarken, hirsdan, deli gibi kostuktan sonra minyatur kaleye gecerken kaleciye; ben bittim, hadi oyna biraz, halim de; "ben bittim" olayinin fiziki yansimasidir. hani, en guzel lokma sona saklanir ya; en muhtesem "ben bittim" hic kuskusuz; o, sirasini savdiktan sonra! terli vucudumla, terli vucuduna sarilip, kulagina nefesim kesilerek fisildadigimdir :)

sen bittin; aha bu cumle genelde maraza ciktigi anda soylenir, akabinde isaret parmagi uyari niteliginde sallanir. sen bittin ile isaret barnagi sallantisi kardestir, telefonda bile! tehdit aninda o barnak sallanir, gorulmesi sart degildir. sen bitmissin derler bir de, misli gecmis zaman destekli sen bitmissini duyarsaniz; bir kiyaslama ve elestri soz konusudur, kacin. bitmissin olm sen eskiden ne kadar da iyi ...., ohoooo, yeminle eski halinden eser yok simdi vs vs. derler. adami, komplekse sokarlar, diyete sokarlar, yeni kararlar aldirirlar. bu yeni kararlar da cok tehlikelidir, basit yasantiniza, bu vatandaslarin gazina gelip, kurallar koyarsiniz, sonra bu kurallar sizin icin ekstra yuk olur. uygulamayi biraksaniz, sucluluk duyarsiniz," len bi boku beceremiyorum, uhuu" tribine girersiniz. en iyisi yeni kararlara bulasmayin siz. bir suru tantana, ben denedim biliyorum, uzun-mesakatli bir is. hele ki irade sorununuz varsa ki bende var, hic gerek yok yeni bir basarisizlik hikayesine derim ben. siz bilirsiniz tabi.

o bitti; ucuncu tekil sahis olsa da genelde birinci tekil sahisi belirtmeden, direkt agizdan cikar. bitti; sinav bitti. o gitti, her sey bitti artik, elveda hayat derken kullanilan son sozleriniz bile olabilir. kucukken, tuvaletten seslenirsin; anneeeee bitttiiii diye, kadincagiz gelir aninda; yikama, duruluma isleminden sonra tekrar kosar duruma gelirsiniz. ne zordur? annelere borc odenmez, ciddi odenemez. acikcasi olayin sonunu simgeleyen bir fiildir bu iste; fim bitti, ders bitti, okul biti, hayat bitti oyle gider bittiler. yiyecek de biter; tuz bitti, aaa karabiber bitmis. askkimmm salata icin limon bitmis. -bu seferlik sirkeli yeriz :/

biz bittik; burada topluca bir eylem soz konusudur. seninle ayni dertlerden muzdarip arkadaslarinla sarf ettigin cumledir genelde. o da kiz arkadasinda ayrilmistir, sen de; icerken biz bittik olm vs diye konusulur, fekat ona telefon gelir o; bitmekten vazgecer, "biz bittik" aniden "ben bittim" oluverir, o gider. sen de oyle agzini poyraza acarsin. ortak yapilan is hayatinda da kullanilir bu "biz bittik" ozellikle de sirketin iflasini aciklarken lakin samimi degildir, evde veya arkadas cevresinde hep yanlis kararlari alan hatta iflasin sebebi diger ortaktir. "biz bittik" mutasyana ugrayip" beni de bitirdi, o essogluesek!" halini alabilir. sevmem ben bu "biz bittik" olayini. bitersem, tek biterim usta.

siz bittiniz; bu da cikan mevzu sonucu, iki - uc kisiden sopa yemis adamin mekani terk ederkenki son sozleridir. barnak yine oynar. "sen bittin" kisminin 2.cogul sahisa uygulanmasidir. kibarlik bagiminda "siz bittiniz" pek kullanilmaz cunku bitmek kelimesi burada az biraz argo olarak kullanilir. belki okeyi ogrenen saygin bir sahsiyete denilebilir, ama o da oldukca dusuk ihtimaldir. "affedersiniz, siz bittiniz hanimefendi" - ay oyle mi? cok mersi. bu sekilde bir diyologa ben denk gelmedim henuz, sizi bilemem tabi.

onlar bittiler; hah bu da daha cok memeleketi temsil eden halka soylenir veya memleketin ta kendinsine. mesela bizim muhtesem bir ekonomimiz var ya ahkam kesiyoruz, yunana. haa onlar mi? durumlari kotu, onlar bittiler. len oglum, kendine bi bak, sattiniz ulkeyi parsel parsel. soyunma odasinda bir motive cumlesidir, ayni zamanda. haydi beyler! bittiler onlar, ikinci yari mac kesin bizim. buyuk ihtimal, diger soyunma odasinda da ayni seyler konusulmustur. siyasette de cok kulanilir; bu, yolsuzluk dosyasindan sonra artik "onlar bittiler" der, keyifli muhalifler. derken iktidar da muhalefetin bir yolsuzluk dosyasini bulur ve opusup, barisilir. karsilikli dosyalar imha edilir. sanki hic bi bok olmamis gibi piskin piskin de yuzumuze bakip, oy isterler.

haftasonu yazimi tamamladim, hepinize iyi haftalar diliyorum. bu arada takipci sayim 14 oldu. yazilarimin okundugunu bilme, yapilan yorumlari okuma eylemi vaar yaaa; insani sevindiriyor be cidden, tesekkur ederim.

iyi geceler.

26.04.10

serhan.

22 Nisan 2010 Perşembe

bloghk


huuu,

ismini vermeyeyim de demin bir tane blog okudum, tek kelime ile berbat. bu arada ismini veririm de ayip olur, kimsenin sevkini kirmaya luzum yok lakin burada sevki kirilan biri varsa o da benim, lan. blog; berbat olmasina berbat da pekii, ben bu blogu ne skime sorun ettim? cunku tam 653 tane izleyicisi var. hikayeleri ise hmm bir saniye, asinda onlar hikaye degil, yok kesin hikaye degil. peki ne onlar? siradan bir hayati olan kiz cocugunun basina gelebilecek olaylarin uc, bes paragrafta anlatimi, bu kadar iste.

paragraflarin komiklik derecesi; yaziyla sifir, imla hatalari da yine yaziyla onbin. yok, ciddiyim abartmiyorum, yapi olarak kimsenin bir seyini kiskanmam en azindan maddi olarak. o yuzden de suphelendim kendimden hatta dedim ki ahaa ogul, bu olay maddi bir mevzu degil, kizcagizin harikulade (bir izleyicisi bir boka benzemez yazisina, bu sifati uygun gormus ordan aklimda kaldi) yazilarini bal gibi kiskandin dedim. bir cirpida on yazisini filan okudum, bizimki elbise ise onunki popo hizasinda sort; o denli kisa yazilar. basit turkce'si ile karsinizda cok bilmis bir kiz cocugu konusuyor hissine kapiliyorsunuz ayrica bol bol da kendini ovuyor, size. resmen illet, ifrit, uyuz, sinir vs oldum. tipi filan da gozumun onune geldi, iyi mi? iyi degil sevmem cok bilmis insanlari, en onemlisi de bi bok yapiyorsan adabiyla yap. degil mi? simdi benim de bir suru arkadasim var, eyvallah yazdigim yaziyi twitter'a, fb'a vs atiyoruz ama kimsenin de girtlagina basmiyoruz, okuyun diye. blog sahiplerine soyluyorsun bazi bazi; cidden begendiysen yazilarini, mizacini kendine yakin bulursan. ikina sikila diyorsun ki; benim de bir adet nacizane blogum var, bir gozat istersen, begenirsin belki! "insan okusun diye yaziyoruz.." diye bir blog var, cok da hos. tam ismi iste, butun bloglarin amacini anlatiyor, insanlar okusun diye yaziyoruz biz de. sadece eklensin, oyle dursun diye degil. yoksa sirf ben yaziyorum diye; kayincom, bacanagim ne bileyim bilimum akrabam veyahut arkadaslarim hatirim icin izleyici listeme eklenmis, bana ne? begenenler takip etsin, birader. yazilarim okunmaya degerse izleyin, yoksa gerek yok. vallahi billahi, sagolun. diyorum ya o blogun 653 adet okuyani olduguna inanmam ben.

erkan ozsarman vardi bir ara, abidik gubidik yarismalar yapip; alakasiz kadinlari, adamlari birinci secerdi. aahanda karsinizda dunyanin en iyi mankeniii; aallllpp kirsan bile demisligi vardi, yanlis hatirlamiyorsam. biz de salak degildik; bilirdik "dunyanin en iyi mankeni olmak kiim, bu herif kim?" diye de yine, arada bakardik iste. nerden aklima geldi ki simdi bu? cevap veriyorum, cok buyuk talihsizlik yapip, gurbet ellerde bulundugumdan dolayi "kadri'nin gotudugu yere git" adli yapiti, turk filmi oldugundan, onlarca 'aman, sakin haaa' yorumu hice sayarak, komik olabilmesini umarak izlemis ve alp kirsan'in muthis oyunculugu karsinda sey cikarmistim, dil. ordan aklimda kalmis. bu arada seyretmeyin o filmi, iki saatinize yazik.

ben yatiyorum, uykum da geldi. acaba cok mu agir yazdim diye dusunuyorum simdi de. yok lan, mustahak. agir oldu bee. eee.. bu yufka yuregimle benden harbi bir sey olmaz, halam hakli.

iyi geceler hala.

21.04.10

serhan.

20 Nisan 2010 Salı

arkadasim evren


selam,

kac zamandir bu konu hakkinda yazacagim bir turlu vakit bulamadim. gecenlerde cikan 'tatava' ki bu kelimeyi burada tanistigim edirne'li bir arkadasimdan kaptim, kulaga da hos geliyor, kullanayim dedim; sonucu belimi sakatladim. 3 gundur fazla kalkmadan yatak icersinde gunlerimi, voltoren destekli geciriyorum lakin tutuklukta pek bir acilma olmamasi konusunda fevkalade endiseliyim. insallah, onemli bir seyim yoktur da cabucak sahalara donerim.

yasimiz uc onluk diye tabir edilen sayiyi da gectiginden, arkadaslarimin evlenmesi gayet dogal. onlar evlendikce ben yalniz kaliyor, kendimden yasca kucuk arkadaslar ediniyorum. facebook'da oyle bir arastirma vardi, arkadas yas ortlamaniz, cinsiyet vs; sonuclari bu tezimi destekler sekilde cikti. belli zaman sonra aile olmanin en sirin tamamlayici unsuru; bebek sahibi olmaktir. bize de bekar arkadas olarak tebrik kismisi duser, bir de mertebe olarak amcaliga yukseliriz. pek tabi ailelerin, kac tanesi benimle cocugunu parka gonderir veya bu gecelik serhan amca'n sana bakacak; biz babayla sinemaya gidiyoruz derler, bakin orasi muamma. arkadaslarimin eslerine hatta genel olarak kadinlara fazla guven veremedim ben, cok acik oynadim kartlarimi, hata ettim iste. bu durumu goz onunde bulundurarak, cocuklari pek sevsem de "hiyaaa ben ben ben, bebege bennn bakarim!" diye konuya atlamanin luzumunun olmadigi asikardir:) gecen tr'ye geldigimde, universitede tanistigim ve bana hayatta ciddi destek olmus olan zat; 'arkadasim evren' ile bulusup, tuzla'da taze istavritleri citir citir goturmustuk. o ismarladiydi, sagolsun. yemek esnasinda, esinin hamile oldugunu soylemisti, iste dun itibari ile bebek geldi, ben yoktum gelmis. adini kaan koymuslar. allah, ananli-babali buyutsun diyelim. simdi konumuz bebek degil aslinda, bir dahaki paragrafta konuyu netlestirecegim, okumaya devam.

evren'le universitenin, hosgeldiniz haftasinda, ingiltere'de tanismistik. ilk onceleri cok yakin olmasak da daha sonralari bir cok gunumuz/gecemiz beraber gecti. gece hayatimiz, partiler vs iyice dagittik iste, aslinda skor olaraktan pek bir sey yoktu elde ama "ya o gun, bugun ise?" diyen turk gencleriydik. yeri geldi dino, yeri geldi robertoo olduk! galibiyet icin her yol mubahti, anlayacaginiz. komik ani: bir keresinde yine italyan kimligimizle iki tane hatun ile tanismisiz, mert (evren yok, bu kisimda) ile eve gelirken, hatunlar ise gecen yaz tr'ye gittiklerinden, turk erkeklerinin kabaligindan bahsediyor vee bizim kibarligimizi ise ovuyorlardi. biz de pis pis siritiyorduk. resmen memleketi satmistik, bu ingiliz dilberler ugruna. fekaat mert'in ev arkadasi esat bey, uzerinde kipkirmizi turkiye formasi ile bize kapiyi acarak hosgeldiniz! demesi sonucu italyan kimligimizin sahteligi belgelenmisti. evren, gece gezmelerinin yaninda derslerini de iyi sekilde idare etti, ben ise dersleri sarpa sardim. neyse zaten o masteri bitirdiginde ben zorla son seneye gecmistim, disaridan ikmalleri vererek. ingiltere'de okulu bitirmek de kismet olmamisti bana. tr'ye dondugumuzde evren'le dostlugumuz devam ettti, o is hayatinda hizla ilerlerken bende bir numara yoktu, ha bu sene donuyorum, ha gelecek sene derken, gunler geciyordu. bir baktim ki benim ingiltere'de okulu bitirmem hayal olmus. neyse, konu le yuzlesince, biz de is hayatina atildik. muhendis olmadan, muhendis karti bastirilmis sahte, yalan bir is hayati idi, benimkisi. onceleri buyuk bir fabrika'da kalite bolumunde ise baslamistim. cuzi miktar bir para aliyordum, sonra kalite muduru ile aram acildi, istifa ettim, zaten muhendis kartini da ondan sonra baslayan alengirli is hayatimda kullandim. yoksa ordan kart bile vermediler, aslinda iyi is yapiyordum, komik ama mudur kiskanmisti beni. ya da ben hala oyle saniyorum, bilemem.

kucuken kurdugum hayalere bakip, oldugum yere baktigimda cok fark vardi, bi bok yapmamistim ki aslinda bu sonuc, pek normaldi. demek ki sadece hayal kurmak degil de o yone dogru kanat cirpmak da onemli imis diyorum, simdilerde. bu lafi da bir yerlerden duydum, baktim ki hayatima 'cuk' oturuyor, alayim dedim. is hayatinda elimden geleni yapiyordum lakin elden gelen bir sey kalmamisti o vakit, olan olmus, giden gitmisti. garip garip insanlarla diyalog halinde idim, gecimimi saglayacak para kazandigim da oluyordu, kimi zaman ulaaan olacak galiba, dedigimi, en salak huylarimdan biri olan olmamisa inanmayi tercih ediyor, etrafa da anlatiyordum. sonucta olmuyordu. her ne haltsa, okula ara vereli 6 sene olmus, lise mezunu vaziyette ortalikta gezinirken benden yasca kucukler dahi coktan mezun olmus, ise girmislerdi. artik okul n'oldu? sorularini bile duymaz olmsutum, umit kesilmisti. son ortaklik isinden de yipranmis bir vaziyette cikip, dedem'in evinin 10 m2'lik odasina hapis olmus, kaderime razi olmustum. tadim, tuzum kalmamis, ne yaparm diye dusunmekteydim. evren arada arar, beni bir yerlere davet ederdi. o ve bir kac kisi daha, zaten herkesin elli tane derdi vardi, bir de benim gibi problem yumagiyla bulasmayi tercih etmiyorlardi. bir yemekte, gelecegim hakkinda dertlestik evren'le. bana inanmasa da bir kumar miydi, sevdiginden miydi bilemem; okulumun parasini karsilamayi teklif etti. ben yok, mok dedim ama son sansimdi, o da zaten bu yok moklari yiyecek zeka duzeyinin ustune idi, tinmadi bile. sonradan pisman olmus mudur bilemem ama ben okulu bulunca, okula baslangic parami soz verdigi sekilde de verdi, cok asil, ona yakisan bir davranisti. umarim, gun gelir de fazlasiyle geri oderim. onlarca iyi durumda akrabam varken, bu teklif arkadasimdan gelmisti, gururlanmistim. bana ne oluyorsa? tabi bu para ilk sene icindi, uzun zaman okula ara verdigimden dolayi, ne ek ders verdilerse, aldim, sonuc: iki senede yuksek bir ortalama ile okulumu bitirdim, tek bir dersten bile kalmadim. diplomami goturdum, evdekilere gosterdim, cok sevindiler. evren'e de gosterdim, dur bakayim; sahte mahte degil di mi lann bu? dedi. yok, dedim gercek. eferim bir yemegi hak ettin dedi. buyuk ihtimal, evren boyle bir sey yapmasa ben asla muhendis olamayacaktim. umarim, oglu kaan da babasi gibi iyi niyetli, yardimsever, mutevazi bir insan olur! der, bu paragrafi da kapatirim.

peki ben ne yaptim? basarili sayildigimdan dolayi okulda kalmaya hak kazandim. bu sene kismetse cevre masterim bitecek. bu donem daha derslere tam asilmadim ama sanirim o gun, yaklasiyor artik. gecen uc senede hayatim, birazcik degisti. simdilerde hayata karsi yuruyorum, onceleri durup, bakarken. aliskanlik iste bazen saga bakiyorum; beni kosarak gecenler gani, sola bakiyorum; tur bindirenler onlarca. inanin ilgilenmiyorum, kim ne yapmis, ne etmis? iyisini alkislarim ama yorum yapamam, elestiremem kimseyi. zira ben, arada umutsuzluga kapilsam da arkadasim evren'in yardimi ile cizdigim yolda "bidi bidi" yuruyen oyle biriyim.

iyi aksamlar

20.04.10

serhan.

18 Nisan 2010 Pazar

akil hastasi


hey,

sanirim ben bir akil hastasiyim cunku saglikli dusunup, hayatimla ilgili ali, veli gibi uygun hadi gectim, normal sayilabilecek kararlar veremiyorum. bugun cumartesi idi, saat de 12'yi gectiginden artik pazar oldu. peki, ben bu cumartesi gunu ne yaptim? cevap veriyorum, yattim. sadece yattim cunku kalkmaya halim yoktu. belki biliyorsunuz, letonya denilen, siktiriboktan bir ulkede yasiyorum. bu ulkenin yari nufusu rus ki zaten okuz onlarin yaninda hayvan filan degil, gayet kibar bir vatandastir, diger yarisi ise leton'dur, onlar zaten ayri bir cinsdir, cinsleri; safi kotu cins, hain. cuma gecesi disari ciktim, her ciktigimda illaki basima bir olay gelir; ya kavga ederim, ya polis gelir, yabancisin diye ota boka ceza keser, ya da soyuluruz boyle illet bir yerdir burasi.

yasim 32, buraya gelmeden once de dovusurdum, asabi davranislarimdan dolayi hayatimin belirli zamanlarinda toplumdan dislanmisligim da mevcuttur. kucukken, futbol oynarken cok kufur ederdim, yenilince ortaligi birbirine katardim. en sonunda sitedeki cocuklar cok iyi oynamama ragmen benimle futbol oynamayacaklarini, aralarindan bir sozcu secerek bana bildirmislerdi. cok sinirli oldugum icin okulda disiplin problemlerim de olduydu. ben, serseri tabir edilen modellerden hic olmadim sadece hakkimi vermedim. sinirlenmem icin matematikten kirik not almam da gayet uygun bir sebebti. hatirlarim orta okulda dort aldim diye, cami cerceveyi indirmistim.

gelelim sorunumuza, dovusmek. bu ulkeye geleli uc sene oluyor. uc sene icerisinde bu memelekette ettigim kavgayi butun lise, okul, mahalle hayatimda etmedim. kendimi resmen, mickey rourke'un efsanevi siyam baligi'ndaki 'motorcycle boy' karakteri gibi hissediyorum, onun da akil sagligi normal degildi zaten. profesyonel olarak dovusmedim hayatimda, sadece sokaklarda, en fazla da burada. yalniz hemen belirteyim burada, bizde cok populer olan tabanca vs yoktur, en azindan bana denk gelmedi ki size bu satirlari hala yazabiliyorum. gecmiste, bir ortaklik gibi bir sey yapmistik; ilk baslangici iyidi sonra her sey degisti iste, cogu ortaklikta oldugu gibi. karsimizdaki adamlar ise guclulerdi, anlayin iste. bu vatandaslar, benim gururumu o kadar kirdilar ki bu ortaklik doneminde size anlatamam. lisede o hakkini vermeyen cocugun, butun haklarini zamanla gasp ettiler. bir sekilde oradan siyrildik, igrenc gunler, zamanlardi. babam da isin icinde oldugundan bir baska sevdigim insani daha kaybetme korkusunu, yasattilar bana. cok cok stresli gunlerdi, akrablarimizi hadi gectim, arkadaslarimin bir cogu da mesafe koymustu bana, kiz arkadasima olanlari anlatamaz olmustum. gittikce doluyordum. panik ataklardan da muzdarip oldugum icin korkularim icsel ve dissaldi benim. inanin kendim icin degil, aileme bir sey olursa? idi uzuntum. elim, kolum bagliydi, bir sey yapamiyordum, kapana kisilmistim sanki.

bu ortaklik davasindan guc, bela siyrildiktan sonra, ustune nisanlimdan da ayrilmistim. panik ataklarim ise tam yol ileri uzerime geliyordu. ben de bir sekilde bu ulkeye geldim, kacmadim. okulumu bitirmek icin 29 yasinda geldim, ucuzdu teknik okuldu, secmis bulundum. sonra bu rahatsiz halki tanimaya basladim, disarilara cktim ama derslerimi ihmal etmedim. her hafta ettigim, abartmiyorum 1-2 kavgada o berbat ortakligimda ezildigim gunlerin acisini cikarmaya baslamistim, git gide de iyiye gidiyordum, planli dovusuyordum. zaten salonda kum torbasina haftanin belli gunleri idmanimi yapiyordum. tr'den gelen haberleri duydugum zaman, o da artik "herkes" gibi olmustu iste, cok cabuk "herkes" olmasinin yansimasi, psikolojimi hedef almisti. sanirim benim bir korku potansiyelim vardi ve bu potansiyel; daha cok psikolojik taraftan dolar hale gelmisti. fiziksel olan bir seyden daha az korkmaya baslamistim, zaten oyle aman aman fobisi olan biri olmadim hic. yillarca bu sekilde devam ettim. panik ataklarimda bir azalma olmadigindan, fiziksel korkularim iyice dibe vurdu. yoldan gecen sokak kopekleri ile kavga eder olmustum. herkes yolunu degistirirken ben degistirmiyor, onlarin ustune gidiyordum. havlayan olursa ben de havliyordum. olmazsa onlari seviyor hata cogu zaman usenmeden evden artik ne yemek varsa getiriyordum, gecenin korunde sokak kopeklerine havlayan biri gorurseniz, o benimdir, isirmam.

bu gecen 3 senede, masterimi da tek parca halinde bitirebilrsem, sene sonunda donecegim. simdi yazimin basinda da dedigim gibi ben niye kalkamadim onu aciklayayim. dun disarida, cok fena kavga ettim. ozur dileyip, yoluma devam edecebilecekken sayilarin fazlaligina bakmazsizin ozur filan dilemedim, ustune kufur de ettim. nasilsa karsidakilerin tarzlari belli idi. bir kisiye hep beraber girisirlerdi, ilk anda kac tanesini ekarte edebilirsen, o kadar az darbe alirsindi, olayin kurali buydu. ortaklarimizdan gereksiz onlarca ozur dilemistim, bu sebebten dolayi da artik kolay kolay ozur dilemez oldum. panik ataklardan dolayi ise o kadar cok korku yasadim ki, dedigim gibi ya benim korku limitim doldu, ya da psikoljik korkularimdan dolayi kendime olan kuskunlugumu, bu sekilde kapamaya calisiyorum. belim tutmuyor, detaylara girmeyecegim ama pek iyi durumda degilim. 'hasat' derler ya, hah o tabire uyuyorum su an, gordugunuz gibi normal akil sagligina sahip insanlarin yapmayacagi isler bunlar. yazimin basinda, "sanirim ben bir akil hastasiyim' demistim ya; sanirim kismini at, cumleyi yeniden oku. ne gecmisimden kurtulabiliyor, ne de gelecege umutla bakabiliyorum. resmen icim aciyor, gozyaslarim akiyor, ama gorunmuyor.

gorusmek uzere.

18.04.2010

13 Nisan 2010 Salı

kendin sor, kendin cevapla


selamlar,

1998 senesinin agustos ayinin 12. gununde baslayan, panik atak denen illet; zamanla daha igrenc bir hal aldi ve beni hayattan resmen soguttu, allah belani versin panik atak! diyerek, hizlica bir giris yapalim, dedim. evdekiler uzulmesin diye, hatir niyetine hayata tutunuyoruz iste. yoksa cok daha farkli hareket edebilirmisim gibime geliyor hatta bugun tam olarak oyle geldi. bu hastalik; agabeyimin hatiralarinin ustune, tekrar yasama tutunma/donme yillarimda baslamisti.

seneler boyu ilac tedavisi, psikaytri vs derken arkami donup baktigimda iki tane davranis bicimi ogrenmisim. bir tanesi; kendime yonelttigim fena halde pesimist sorularim ki inanin atak aninda aklinizi kotuye yormak cok kolaydir, digeri ise bir sekilde sakin kalabilmek icin bu igrenc sorularima verdigim yanitlarimdir. hani hicbir sey yapmasam noturum biliyorum ama oyle olamiyor, onu yasayan biliyor. malesef ki; o sirik kari bu konuyu avrupa yakasi'na tasidigindan beri, milletin agzinda 'entel hastaligi' diye bir tabir kaldi. hah.. iste ben, o tabire de ayrica illet oluyorum.

neyse, sorularim ve cevaplarim; yasadigim zaman zarfi icinde, ayni durumla cok kere karsi karsiya kaldigimdan dolayi kafamda bir sekilde olusmus, ben de bilmiyorum. sorularim kisaca; icinde bulundugum durumu nasil daha bok bir hale sokabilirim diye kendime yonelttigim, seslendirmesi genelde kaygili bir sesle yapilmis olan, dusuncelerimdir. taa o iblis beynimin diplerinden gelir bu dusunceler, seytan diyor vur kafani bir yere yitir butun hafizayi, sil bastan. gerci bizde kismet yoktur; sadece panik atak oldugumu hatirlar, geri kalan her seyi unuturum, belli olmaz. bu sorulara cevaplarimin icerigi ise; kendi yasadagim tecrubelerden, diger insanlarin yasadiklarindan, babamin verdigi 'telkin' niyetindeki cevaplardan, annemin bana olan sevgisi ile verdigi destek konusmalarindan, bazi tandiklarimi kendi vaziyetim ile kiyaslamamdan olusan, dusuncelerimdir.

e peki neler olabiliyor? nabziniz 150 atarken, tansiyonunz 18, basiniz doner, gozunuz az secer halde iken bu sorulari yaratip felakete bir adim yaklasiyor, cevaplarla da iki adim uzaklasiyor veya cevaplar kifayetsiz ise en iyi ihtimal ayni yerde kaliyorsunuz. sorular, cevaplari yenerse ki ilk basta hep yener, sansiniz varsa bir ampul diyazem yiyor, hayata devam ediyorsunuz. aksi halde ise sizi; uzun, mesaketli, kazik saglik taramalari bekliyor. cevaplar, galip gelirse de 5. ligde ipishspor karsinda, galip gelmis kadar seviniyorunuz, bir sonraki maca da galibiyet parolasi ile cikiyorsunuz. ama hep ayni terane iste; biri geliyor, sizin seriyi bozuyor. ne diye yazdim ben bunlari? cunku; bugun, benim icin rezalaet bir gundu. normalde bu kadar olmaz ama cok bunaldigimdan, bu cenabet ulkeden bikmis oldugumdan; tam dort adet agir sayilabilecek atakla ugrastim. simdi size, bu gibi durumlarda kendime sordugum garip sorulari ve cevaplari yazacagim.

s-aha, olm bu kalpteki ekstra atim da ne ki? derken bir daha, bir daha. annemi arayim da son kez, sesini duyayim. yaninda kim varsa artik veya tek; telefonu ver, suu.

c-lan salak herif, kac kere oldu bu sana? 20 tane ekg cektirdin, drlar bi bok yok dedi. senin yuzunden kadin telaslanacak, el birligi ile mahvettiniz kadinin hayatini, birak teefonu, gecer simdi. iyi dusun, organik bir sey yok. (oyle dediler, organik bir sey yok.)

s-hay skyim yine bir sey gormuyorum, her taraf yamuk yumuk oldu. tansiyon tavan yapti kesin, gidip olctureyim mi acaba?

c-bak bak, yandaki moruga bak nasil yuruyor? yurumuyor, kosuyor. senden saglikli resmen. ne olctureceksin tansiyonunu ki? cikiyor iste arada. git otur surda, derin nefes al, ilacini da cak. olctursen ne olacak ayrica? hic.

s-eyvallah da bu sefer ki biraz farkli. sanki ben, ben degilim. her sey biligisayar oyunu gibi sanki kendime disaridan bakiyorum, halime bak. olecegim herhalde ben.

c-ne varmis halinde? git, yuzunu yika, aynaya bak. halinde filan bir sey yok. derealizasyon biliyorsun, panik atak illeti iste. kiminde mide rahatsizligi var, sende de bu var. sakince derin nefes al, enseni ovala, gecer simdi. bak bak hatuna bak, tas gibi. bakiyorsun, olecek adam hatuna filan bakmaz.

s-ulan, 32 yasima geldim, bi bok olamadim hala. oturmus burada panikti, atakti hayatimi yedim. obur kiz gibi bence bunu da ozgur birakmali.

c-32 yasina geldin, iyi kotu muhendis oldun. masterin da bitiyor. kac kisi o kadar ara verip bitirebimis ki okulu? 6 sene tecruben var iste, plastik konusunda kim senin kadar tecrubeli? goster bana. kiz iyi, senin; birak beni demenle birakacak olsa seninle olmazdi.

s-bir daha bu donercide yemek yersem, topum ulan ben. hayvan gibi midem sisti, nefes de alamiyorum. kalp de zaten 140 civari atiyor, sanki kosuyorum anasini satayim, kadina bak lopur lopur yedi, ustune cigarasini da korukluyor. domuz gibi, bir ben defoluyum.

c-hayret bir adamsin? olm, yeme su pislikleri. uc tane doner mi yer adam? bir tane ye eyvallah. soda al surdan, lansoprol de at ustune, gecer. bakma sen o kadina, bunyesi alisik onun.

s-hali saha maci var, 90 dk top oynarken moruklar gibi elalemin macini seyrediyorum. oynasam, hali sahada olen genclerden biri olurum ben kesin. oynasam mi acaba? canim da istiyor. tahliller de yapildi, gerci futbolcular, sitten tane tahlilden geciyorlar yine de oluyorlar, bu is enteresan bir is.

c-guzel oglum, senin bir seyin yok. olsaydi o kadar kilolari kaldirabilir misin spor salonunda? 10 km bisiklete binebilir misin? olen futbolcularinki genetik, ailende herkes uzun yasiyor, eceli ile olenlerden bahsediyorum. oyna ama yavas yavas. (yavas yavas top mu oynanir ki?)

s-ulan, hayvan gibi adamim. resmen korkuyorum. korkak miyim ki acaba ben de kendime itiraf mi edemiyorum?

c-sen, cesur adamsin kac kisi senin yasadigin hayati yasamis? tek basina da olsan hakkini yedirtmeyen sen degil misin? aileni, sevdiklerini ne pahasina olsun koruyan sen degil misin? senin korkularin icsel korkular, cozulmesi gereken problemler. korkak asla degilsin.(anladik degilim, biliyorum zaten, iyi hissetmek icin bu soruyu sorarim hep.)

s-sigara icmiyorum ayni. ne bok yemege biraktim ki sigarayi ben? bu aksam icsem mi acaba birazcik? ertesi gun yine bok gibi kalkarim, aksamdan kalma olmak degil de panik atagi tetikliyor resmen.

c-sigarayi cok oyle icen biri olmadin, sallama. istiyorsan ic arada, bir sey olmaz haftada uc taneden filan. ickinin ayari yok sende, icince kendini iyi hissediyorsun tabi sen de haklisin. fakat iste kandan cikarken zorluyor. kararinda iceceksen ic. (anneeee)

s-millet, ne guzel hayatini kurdu. biz ise bir odada tikili kaldik, o kizin da hayatini kararttik. benden bi bok olmaz.

c-sen bir sey gizledin mi? hayir. neysen, o idin. sartlar bunu gerektirdi, kararini o verdi. senden bir suru bok olur hatta, tek bi bok da degil. (canim babam)

s-artik kavga etmeyecegim diyorum, her cikisimda illaki kavga ediyorum. ne bicim bir yer lan burasi? herifler resmen dort kisi daldilar.

c-yuruyup gidebilirken, hala kendini kanitlama cabasindasin. psikolojik sorunlarini birileri ile dovuserek cozemezsin. ayrica ilk kafayi sen attin. kum torbasina calis spor o, ama kendine de dikkat et. cocuk degilsin artik.

bu liste boyle uzayip, gider. 4. atak sonrasi artik tam anlami ile sakinlestim, sadece beynimin arka tarafi agriyor ve genel bir yogunluk, uyku hali var. yarin, guzel bir idman yapsam ne guzel olur? her gun bir saat calissam yeter bana aslinda, okumam gerekenleri de unutmamam lazim. keske psikolojim daha iyi olsaydi, ne iyi olurdu? bu arada, bu blog kitap mitap olmaz. adini oyle koydum iste marjinal hesabi da bitisik yazdim, ben sevdim. pek kimsenin takip ettigi yok. resmi olarak; bir takipcim var, sayacta da ikiyuz civari rakkam zaten yuzu kesin benimdir. buyuk cogunluk da tiklayip, kapatmistir. egleniyoruz iste, baska amaci yok. off tamam, var da yok. son olarak hayatimda, az kisiye o kadar icten bir mail yazmisimdir, bir cevap iyi olurdu. dusundum de olmasa da olur. bosver, erken.

iyi geceler

14.04.10

serhan.

12 Nisan 2010 Pazartesi

kral ortamlar


merhaba,

18 yasima basmadan, babam beni ingiltere'ye okumaya gondermisti. sirt cantami almis, ucaga dogru giderken, perondan aileme ve arkadaslarima el salladigimi dun gibi hatirliyorum, gozlerim dolmustu. bizdeki de ne kismetse gurbete ciktik, ulkeye dogru durust bir daha uzun sure giremedik. ben, 18 yasimdan sonra buyudum, gelistim, oncesinde tam tabiri ile 'tifil' bir cocuktum. allahtan; spordu, yemekti, vitamindi normal seviyelere geldim. hala bile beni gorenler; ''valla, ne yalan soyleyelim, iyi buyumussun serhan..''' diyorlar. efenim, ingiltere'deki ortam ve tabi arkadaslarim farkli idi. mahalle ve okul arkadaslarimizla yaptigimiz sohbetler ise yurtdisindakilerle yaptiklarimizdan farkli idi. ben, ortasini buluyordum, zorlanmiyordum. illaki de eski okul ve mahalle arkadaslarim; yok, 'serhan, eski serhan degil degismis, gotu kalkmis' deseler de aslinda ben ayniydim. eyvallah yurtdisindaki vatandaslar kalburustu insanlardi, normal gecim seviyesindeki insanlarin cocuklarini ingiltere gibi bir yerde okutmalari mumkun degildi. ee haliye degisikti iste pek cok sey.

sene 95, cin lokantasi dendiginde hilton'un altindaki dragon gelirdi, akla. cin cubuklarini kullanmak herkesin harci degildi. benim cin yemegi tutkum ingiltere'deki arkadasim sinan yener sayesinde baslamisti. neyse, babamin bir arkadas toplantisi orada olunca, babam kibarlik yapip beni de davet etmisti. ingiltere'de makine okuyan zeki! cocuk olarak ben, cin cubuklari ile sov yapiyordum adeta. babam mutlu idi, derken telefonum caldi, mahalleden bir arkadasimin arkadasi ki ben, cok yakin olmasa da taniyordum, askerden izine gelmisti, evdelerdi, davetliydim. babama citlattim, duyanlar; ''birak oglani, kizlara gidiyor belli ki, degil mi delikani?'' dediler bana. ben de; hii mii gevelidim o anda bir seyler. sonrasinda, masadakilerden izin aldim, kalktim. belli ki beni cok begenmisti masadaki is adamlari, cin cubugu ile durtmustum onlari sanki.

derken, feneryolu'nda cü'lerin (cuneyt) evine gelmistik. muhabbet cok farkli idi, cü; mus-varto'da askerlk yapiyor, anilarini birazcik da abartarak meze ediyordu bizim cay bardaginda ictigimiz rakilara. devamli yeni gelenler oluyordu, ben ortama ayak uydurmus, sesi iki kadame kalinlstirmis, cumlelerimin arasina birader, kardesim, hoca vs katarak konusuyordum. sanki uzunca sure futbola ara vermiste tekrar oynayan, oynadikca da acilan bir topcuydum. gece ilerledikce, el enseler cekiliyor, cu'ye ozlem; el sakalari ile kendisine gosteriliyordu. birbirini kaldiran kaldirina idi, ben ortamda avrupa gormus ama delikanliligi elden gitmemis yigidi oynuyordum. fena da degildim. lise ve ortaokulu kartal'da okudugumdan, bitirim edebiyatina yabanci degildim. yine de bu cumle sonrasi kultur sokuna ugradim, diyebilirim. cay bardaklarinda rakilar bitmis, biralara gecilmis, herkesin kafasi iyice cakir arti olmustu ve o cumle geldi; ''haydi beyler kalkin, tren yoluna gidelim, nara atalim!'' o sirada serdar'a kime ne atalim? diye sormustum. o da bu ise saskindi, en azindan nara atma kismina. neyse arabalara dolusuldu. feneryolu'nun bir yerinde tren yolunda nara attik, ben atar gibi yapiyordum, narayi. derken eldeki bira sisleri raylara firlatildi, naralar artti da artti ve en sonunda turk polisi geldi. polis ile klasik hemseri muhabbeti basladi, yapmayin etmeyinler, ben bu ulkenin askeriyim bana dokunamazlar, birakin beni cumleleri arasinda nara fasli bitti. ben ise evet dedim, naramizi da attik artik evimize gidelim onerisinde bulunmaya hazirlanirken, bir anda kendimi bol sarimsakli kelle paca corbasi icerken buldum. o gece sanki gezegenler arasi yolculuk yapmistim da nara gezegenini az biraz yadirgamistim. kardesimdir, hala da gorusurum cu ile, bu sene yanina bi ugrayayim bari!

bir gun yakup agabey'in kendir pisir, kendin ye tarzindaki findik kabugu restoraninda takiliyoruz. saat gec, musteri yok, kapaliyiz. ben, pederin isleri sarpa sarinca donmusum ingiltere'den, kultur soku moku yok, bu hikayede. yakup abi de saglam icer, iciyoruz. devamli kadehler doluyor, bosaliyor. etler atese konuyor, ben kaburga diye tutturuyorum, bu yasta tansiyon problemim var az cok. o yillarda, her gun yedigim kirmizi etlerden, ictigim rakilardan oldu, biliyorum. yakup abi'de bir tane 85 camaro var ama leş. gecenlerde kafasi iyi iken cecen mafyasi ile mi ne kavga etmis, onu anlatiyor. intikam plani yapiyor, ofluyor. hatta şöyle ki; ''dun, benim arabanin etrafinda gordum onu, ayni cecen'di'' diyor. biz de abi tarif et, gerekeni yapalim filan deyince- ne diyosam o lannn! diyor, sonrasinda tarife geciyor; ''boyle uzun, ince, lavuk cecendi iste..'' diyor. hmm abi bu bilgi isiginda aramalarimizi surdurmeliyiz filan diyoruz ama gulmememiz lazim, serdar devamli tuvalate gidiyor, orada gulup, geri geliyor keza ben de aynısını yapıyorum. bu ise uyanan yakup abi, ''oturun lan tuvalate gitmeyi yasakliyorum..'' diyor.

geçen günkü kavga esnasinda arabanin on camina vurup, patlatiyor(muş) bu cecenler (en azindan cecen onlar artik, bizim gozumuzde) iste demin tarifi gecen cecen vatandasi, yakup abi arabaya -bir sey- koyarken goruyor, balkondan. hemen asagi iniyor; hop, dur mur derken bu uzun, ince, lavuk sahis kaciyor. yakup abi cebinden kagidi cikariyor. kagitta B-56 yaziyor. serdarla biz birbirimize bakiyoruz. oyle bi ucak vardi diyor, yakup abi, abi B-52 o ucak diyor, serdar. ben, mahalleyi bombalayacaklar galiba filan diyorum, zor tutuyoruz kendimizi. bu arada yakup abi'nin kafa fena iyi artik. bunu burada anlatiyorum ama gercekte her cumle yaklasik 3-4 dakika suruyor, bir kac cumle sonra zaten yakup abi rakiyi bitiriyor. nerde kalmistik diyor, iki cumle oncesinden basliyor anlatmaya, anlayacaginiz zaman akiyor, rakilar da oyle! biz de eslik durumundayiz. derken ben uyaniyorum; ''abi, senin araba neredeydi?'' diyorum, -parktaa, oyle asagida- diyor. onceki gece alkollu geldin di mi diyorum? hii diyor. abi senin blok ne? B. numara kac? ne bileyim lan iste 5.kat sol kapi diyor, abi 56 olmasin? senin numara diyorum. abi, gecenin korunde gelip arabayi parkin ortasina birakiyorsun ya onlar da numara koymuslar iste! o uzun, ince, lavuk cecen de sanirim sizin yeni parkci diyorum. olayin boyle oldugu anlasiliyor. yakup abi'nin intikam plani bir baska bahara kaliyor, zavalli parkciyi da allah ailesine bagisliyor. ee biz de yemekten kalkip, iskembe corbasi icmeye gidiyoruz :S

bitti. yalniz yakup abi bunu buraya yazdigimi gorurse iyi omaz, cok da ozledim onu. altin gibi kalbi olan, cok da iyi biridir. yakup abi, bize 23 yasindan sonra abilik yapmistir, unuttugumuz bazi degerleri hatirlatmistir, hakkini zor oderiz. abi, bu cumleyi 'iyi niyet cumlesi' olarak, kabul et.

iyi geceler

12.04.10

serhan.

10 Nisan 2010 Cumartesi

kaka - unlu uyumu


selamlar,

bugun nispeten kisa bir yazi yazacagim. zaten arada real-barca macina da bakiyorum, netten. anlayacaginiz; yaziya konsantrasyonum 60% civari. boyle dedim diye, sanmayin ki yazi kotu olacak; genelde, baska isler yaparken aldigim notlardan, dusunduklerimden olusmustur yazilarim. tamam itiraf diyorum, her turk insani gibi tuvalette iyi kafam calisir, iddia ediyorum oss tuvaletlerde yapilsa bir cok cocuk daha basarili olur. sebebi gayet basit; mide sinirlerden olusur, soylenenler hayatini tayin edenin bu sinav oldugunu gosterir ee dogal olarak stres olursun.

stes, adama kaka yaptirmak ister ve miden bozulur, en nihayetinde kakan gelir. bana cok oldu mesela. hangi biriyle ugrasacaksin, geometri sorusundaki ucgenle mi yoksa midendeki disari cikmak icin baski yapan kakan ile mi? soruyorum size? halbuki tuvallette olsan boyle bir sey dusunmeyeceksin, geometri sorusuna odaklanacaksin ve cozeceksin. belki de ustune zafer kakasi yapacaksin. neyse, suyu cok sevdigim icin dusta da iyi dusunurum, gozlerimi kaparim, suyun sesine bayilirim, kuvvetli tazik varsa kafama, dus ahizesi ile masaj yaparim, agzimda suyu biriktirip hizla yanaklarima bastirir, proff diye suyu fiskirtir, gulerim. bu arada o dus aparatinin adinin avize olmadigini oldukca gec ogrenenlerdenim ben. deli degilim (yok degilim, en azindan kesin bir tani yok:S) ama suyun akisina bakarim, dolambacli sekilde dus teknesini terk edisini seyrederim. hatta evet, tam tabiri sudur; ben suyla oynarim. annem bu huyumu bildigimden, al su cif'i de suyla oynarken kuveti de ovala der :? yatmadan once ise itinayla hayal kurarim, bokunu cikartip film bile cektigim olmustur eki eki .. bazen de yazabilecek anilarimi dusunurum. bu durumdan dolayi, yataga girisim ile uyumam arasindaki zaman pek uzundur. bu arada messi gol atti. ronaldo'nun yuzunde vallahi de billahi de kiskanclik ifadesi var, tv gosterdi.

unluler, herkesin gozu onunde olan kisilerdir. onlar da eski zamanlarda senin, benim gibi siradan insanlarken kimi hak ederek, kimi kismete, kimi paranin gucuyle, kimi baska yollarla unlu olmustur. yazarlar da boyledir, futbolcular da, aktrisler de, aktorler, sarkicilar, komik adamlar bile. cem yilmaz her gosterisinde "siradan vatandastan bahseder; ucuncu sahis aksaniyla ben, cem yilmaz'dan daha komigim.. bak.. " der, sonra kendi aksaniyla; hadi lan, cikin sahneye de gorelim diye de ekler. cem yilmaz, allah'i var komik adamdir. fakat, bence ondan daha komik siradan vatandas da mevcuttur ulkemizde. unlu degildir iste, taninmiyordur, olamaz mi?

kucuk unlu uyumu vardir ya dilimizde, o bir sekilde hayatimizda da vardir. kucuk organizsayonlarda dahi unlulerimiz sadece diger unlulerle konusur. yazimin bu kismini bana yazdiran ilhamin gelisi su sekilde olmustur. twitter'da takip ettigim bir kisi, nehir erdogan'in okumadim ama tahminimce "bugun, twitter cok sessiz" tweet'ine karsilik "twitter sessiz degil. siz, egonuzun siskinligi yuzunden az kisiyi takip ediyorsunuz da ondan" diyen sahisdir. bu arada nehir erdogan'i begenirim. peki, ne zamandan beri begenirim? boxer'daki, sonradan pisman oldugunu soyledigi, pek uzuldugu, cok agladigi! ama daha cok taninmasini saglayan pozlarini gordugumden beri :/ hatta bizzat gidip, o dergiyi almisligim da vardir.

kucuk unlu uyumu budur iste, twitter'da hesabi olan bir cok unlu az kisiyi takip eder, zaten takip ettikleri yine unlulerdir. ortaya az tweet yazarlar, genelde sms gibi birbirleri ile haberlesmek icin kulanirlar twitter'i. kucuk unlu uyumuna sen, ben uymayiz. kuzenim moda fotografcisi; basarili, nispeten de taninan biri. bir gun baktim beni takip etmekten vazgecmis, anladim ki kucuk unlu uyumunu bozmusum. ee peki, ben ne yaptim? gururumuz var, hemen unfollow. sordum; "manyak misin olm?" dedi.. o yapmamis, iyi inandik hade.. benim gibi ota, boka alinmak da pehk hos degildir tabi. neyse demek istedigim; unlulerimizin yazdiklari tweetlere, (genellikle) bir boka benzememelirini de dusunursek, pek sirinlikle cevap yazmayin ya da yazin bana ne amk? de ben yazmiyorum. bir kere demet evgar'a bir sey yazmistim, cevap gelmedi, guzel de bir seydi harbiden saftorik gibi cevap bekledim. nil karaibrahimgil'in (bu syad da bir garip lan, aha bi de kaan yakuphanogullarindan vardi.. bak.) de kartpostalina yorum yazmistim. varsin o cevap yazmasin, seviyorum ben onu ayrica o. pek tabi ki elinden geldigince cevap yazanlar da mevcuttur, istisnadir. kevin spacey'in bio'sunda ne yaziyor bir bakin, daha sonra da bizimkilerle bir karsilastirin.. 

evet, bir de buyuk unlu uyumumuz vardir ki; bu uyum, adindan da anlasilacagi gibi daha buyuk organizasyonlarinda unlulerimizin ortak calismasinin temsilidir. mesela, unlu biri yine unlu biri ile beraber olur. cok mutlu olurlar, seviyeli beraberlikleri olur. ve bu iliski, genelde isik hiziyla cok seviyesiz bir sekilde bitebilir. magazin programlarina gunlerce konu olur, iliskinin incigini cincigini, ulke olarak biliriz. bizim sade vatandas iliskileri oyle mi ya? biter, baslar, biter, baslar.. kimsenin haberi olmaz. "senin bir kiz vardi? sari bir sey, hep geliyordunuz hani?" diyen tekel bayiine, bitti abi o dersin..
hayirlisi ossun, ne vardi der? bi 35lik iki de efes.. bu kadar iste..

unlu, genelde baska bir unluden hamile kalir. ben, hic bir unlunun, unsuzden hamile kaldigini gormedim lan. hamilelik ve cocuk buyuk unlu uyumunun en kocaman ornegidir. cocuk da zaten unlu dogar, unlu buyur. sen, ben buyuk unlu uyumuna hic uymayiz, ee bizim dogacak cocuk da otomatikman bu uyumun disinda kalacagindan unsuz dogar. haa bi de unlulerin yancilari vardir; unlu namusait bir durumda ise, kameramana; "tukuruk sacarak, cekmesene bilaadeerr..." diye haykirirlar. yazimi bitiriyorum, kisa dedim de baya yazdim yine. hepinize iyi geceler dilerim. yasar'dan bela sevdan var ya, iste o sarkiyi dinliyorum. bu arada bir barda karsilasip, sohbet ettiydim bir kere yasar'la, yaa..

hoscakalin.

11.04.10

serhan.

7 Nisan 2010 Çarşamba

guzel oglum

selamlar,

bugun, tam 18bin km yaptigim, bir cok ulke gezdigim, direksiyonunu cevirirken, arada caktirmadan oksadigim E36 kasa 3.18is marka arabami sattim. aslinda ona araba demek yerine oglum demeyi her zaman tercih ederim. bir daha uzun sure araba sahibi olamayacagimi dusundugum zamanlarda, kendisi tabiri-i caiz ise bir sekilde benim elime dusmustu. onu ilk aldigim zaman ki nispeten kucuk bir sehirden almistim, eve donerken birbirimize baglanmistik. benden onceki sahibi ona yeterince bakmamis, gerekli ozeni gostermemisti, yolda gelirken bazi sorunlari acikca kendini belli ediyordu lakin var gucuyle o kasvetli sehirden ve bir onceki sahibinden kacmaya calisir gibi bir izlenim veriyordu. kilometreleri kat ettikce sanki biraz daha rahatlamisti, gazladikca aciliyordu. genelde tek yon olan yolda devamli sollayarak geldim, ozgur oldugunu anlasin istedim, itiraf ediyorum ki ben de ozlemistim tek yonde gazlmayi. avrupali soforler genelde zayif olurlar, o yuzden de yol boyunca rakipsiz gedim, diyebilirim:) zaman zaman dikiz aynasindan bakiyordum ya goruyordum, gozlerim parliyordu. uzun bir aradan sonra cok mutlu olmustum.

ilana bakip, onu gordugum zaman, tek bir resmi vardi. sahibine ulasip diger resimlerini de istedim. daha sonra da gidip gormeye karar verdim. ilk bakista iyi beslenmemis, bakimsiz bir sokak cocugu gibiydi. arabalarla aram iyi oldugundan bu bakimsiz sokak cocuguna biraz ozen gosterilirse, gayet yakisikli bir delikanliya donusucegini biliyordum. derken, sahibi ile rayicinin cok alitinda bir fiyata anlastik. karoserinin, "etek" tabir edilen yerinde 30 cmlik bir acilma ve camurluklarin ic kisminda olan paslari, acilmayan cami, bitik frenleri, tutmayan el freni, patlak egzostu sadece gozukenlerdi. zaten arabanin yag lambasi dahi yaniyordu. tifil sahibine gore, otomobil belli ki; bir yerden, bir yere gitmek icin kullanilan aracti sadece, benim gibi dusunmuyordu zaten tipinden de anlasiliyordu. aslinda bu yaralar, bir sokak cocugunda gorulen turde yaralardi, belki top oynarken dusmus de dizlerini kanatmisti, yan bahceye atlarken kaymis, kolunu cizmisti ya da agactan meyve koparirken poposunun ustune dusmustu. basit, iyilesmesi kisa surecek yaralardi bunlar.

94 model olmasina ragmen cok az km yapmisti, belli ki arka bahceden yan bahceye, yan bahceden on bahceye, on bahceden, arka mahalleye kadar gidiyordu her gun. ici cok pis olmasinin disinda, camlari siyah bir filmle kaplanmisti. sanki gozleri, etrafin guzelliklerini gormesin diye baglanmis gibiydi. gerci o sehirde, ben pek guzellik gorememistim, bir sey kacirmamisti. koltuguna oturdum, ici hic yipranmamisti dedigim gibi sadece pisti, guzel bir banyoya ihtiyaci vardi, o kadar. son arabami salakca bir hatandan dolayi parcaladiktan sonra bir daha uzun zaman arabam olmacagini dusunmus, araba kullanmayi benim kadar sevmeyen kimselerin arabalarinda; arka koltuklara mahkum oluvermistim. yaptigim kaza buyukce ve ikinci kazam idi, bu sebebten dolayi da kimsenin arabasini isteyemiyor, kullanmiyordum zaten teklif eden de yoktu. bu arada yeri gelmisken, eda'ya unutmadan buradan tesekkur ediyorum. o devirdeki araba kullanma hasretime, arada 307 rc'sini vererek ilac oluyordu. ne gariptir ki ayni arabanin duz versiyonu kuzenimde olmasina ragmen, hatta arabayi ben bulmus olmama ragmen al kullan diye bir kere bile teklif etmiyordu, babasinin kiziydi. duz mantiga gore hakliydi. benim, duz mantikla pek isim olmadigi icin ise haksizdi. 18 yasimdan beri hep arabam vardi ve bir cok sefer ihtiyaci olana vermistim, o ara yurtdisindan kiz arkadasim gelmisti lakin bir allah'in kulu da "oglum serhan, al su arabayi da kiza bir bogaz turu attir!" demedi, ne diyelim ? duz mantikla cok hakliydilar, alkolu sekilde kaza yapmis, arabayi parcalamis kendi canim neyse de baskasinin canini da tehlikeye atmistim. sucluydum, cezami da cekiyordum.

yine ogluma donelim. riga'ya gelir gelmez hemen ertesi gun onu kuafore soktum. icini ise bir kac gunde en baba leke sokuculerle temizledim. aluminyum bant alip, gecici olarak paslanmis etegini kapadim, ustune sprey attim. ama en once yagini, filtresini, benzin filtresini ve suyunu degistirdim. inanilmasi guc ama 98 senesinden beri ayni tekerlekler vardi uzerinde, ikisini degistirdim cikma ile. jantlarini temizledim, frenleri soktum, bujilerini degistirdim, komur olmus katalizoru attim, cikmacilardan bazi parcalari temin ettim, gazla temizledim, gerekli yerlerine taktirdim. plonya mali komple, yeni sayilabilecek egsoztunu taktim, arkadi ile butun cam filmlerini soktuk, gozunu gonlunu actik, oglumun. ivaylo ise ikinci el bir kenwood mp3 calarini verdi, abisi yolda bulmus ona gondermisti, o da bana verdi hediye olarak. gumus gri rengi, araba ve vites topuzunun yuksugu ile uyum sagliyordu, ugrassan denk gelemezdi. barbie ile temmuz basi turkiye'ye dogru yola ciktik. ben, oglum ve barbie mutlu idik. zaten barbara olmasa oglumu alamazdim, annesi yardim etmisti. kadinin geekcesi suydu; 31 yasinda bir delikanli arabasiz olur muymus, ne munasebetmis? enteresan ve unutulmaz bir davranisti, bu benim icin.

letonya, litvanya, polonya, slovakya, macaristan, sirbistan, makedonya, yunanistan'i gecmis ve turkiye sinirina gelmistik, yaklasik 2500 km yapmis, allah'in sicaginda oglumun harareti bir gidim dahi oynamamisti. unutmadan, 220km'yi hem macar'da hem de yunan'da dayamistim. sicak ulkemde, sol camim acilmiyordu, ama elektrikli ust acilir vardi. frenleri ve karoseri bakim isitiyordu. barbie ucakla dondu, bir hafta kadar sonra. bu yolculugu size ayri bir blog olarak anlatacagim ileride. goztepe sanayi'de arabamin camini yaptirdim, iyi camciydi cocuk, ilkokul arkadasim cenk'in tavsiyesi idi. diskleri taslattim, pabuclari degistirdim, el frenine pabuc percinlettim ve son olarak da dayim, cikma iki adet michelin lastik ayarladi bana. sokak cocugunun yaralarini da temizlettim, etek kismindaki yarigi da kapattim. ucuz isti ama goruntu guzel olmustu, biliyordum bir kis ya dayanir ya dayanmizdi. yukaridaki resim ise pasta cilayi attiktan sonra su ana kadar gittigim en iyi araba yikamacisi olan goztepe sanayi'nin icindeki yikamacida cekilmistir.

bu sefer italya kiyilarindan, Lv'ye dondum. yine bir kere bile motor kapagi acmadim. burada son yilarin en soguk kisi yasandi, -37 derece gordum, dijital derecesinde. hep ilk marsa basista calsti, panik atagim oldugu icin, toplu tasima araclarindaki havasiz durum ve kalabaliga tahammul katsayim azdi. oglum'un sayesinde toplu tasima araclarina hep yandan baktim. koltuk isitmasi oldugundan popom sicak kaldi, usutmedim. dun oglumu, 1990 dogumlu benim ilk zamanlarimdaki gibi arabanin hayalini kuran bir gence sattim, ona iyi bakacagina soz verdi, oyle verdim. hic bir satici, alici secer mi? ben sectim, ondan once gelen 3-4 tane pasakli herife satmadim. araba sevgisi nasil mi olur? iste boyle.

hepinize iyi sabahlar.

07.04.10

serhan